SosyalKafa

Çeviri: Sosyal İkilem Yıldızı Tristan Harris ile Röportaj

Sosyal İkilem yıldızı Tristan Harris filmle ilgili eleştirileri, Netflix algoritmasını ve pek çok soruyu yanıtlıyor

Alex Kantrowitz

35 dk’lık bir okuma.

Çeviren: Aysu Serindağ 

View Original

Büyük Teknoloji

Bir röportajda, eski Google dizayn çalışanı ahlak bilimci popüler Netflix belgeselinin yarattığı ters tepkilere açıklama getiriyor.

OneZero, Alex Kantrowitz’in Big Technology Podcast’iyle okuyuculara teknoloji endüstrisinin önemli figürlerleriyle yapılan röportaj transkriptlerine özel erişim sağlamak için partnerlik kuruyor. 

Bu hafta, Kantrowitz  Netflix’deki Sosyal İkilem filminin yıldızı Tristan Harris ile oturuyor. Bu röportaj uzunluk ve açıklık için düzenlenmiştir. 

 

Silikon Vadisi’nde Sosyal İkilem’den daha tartışmalı bir film bulamazsınız. Film, şimdi Netflix’de mevcut, ilk tüketici internet çalışanlarının icatlarının getirdiği yıkım üzerine itiraflarını içeriyor. 

Filmin portrelediği sosyal medyanın sebep olduğu çatışma, izolasyon, milliyetçilik ve felaket büyük bir izleyici kitlesinde yankı oluşturdu. Fakat teknoloji sektörünün içindekilere göre, film kınadığı birçok uygulamadan suçlu ve kitleyi cezbetmek karşılığında korku ve isyanı körüklüyor. 

Filmi ve eleştirilerini ele almak için, Center for Humane Technology’nin yardımcı kurucusu ve yıldızı Tristan Harris, hiçbir sorunun sınır dışı sayılmadığı the Big Technology Podcast ile bir röportaja oturdu. 

Kantrowitz: Hayatınla başlayalım. Evin Kaliforniya yangınlarının ortasında yandı. Bu doğru mu?

Harris: Evet, bu yalnızca Birkaç gin once oldu. Bunun Yüzünden sersemlemiş durumdayız. Çok çok önemli bir durum. 

Nasıl hissediyorsun ve nerede kalıyorsun? 

Şanslıyız ki bir sürü farklı arkadaşımız var. Bizim ailemizin eviydi ve kısacası sahip olduğumuz her şeyi kaybettik, yani bu iyi bir egzersiz ve geçicilik, bağlı olmama hali. Şimdilik her şeyi günden düne yaşayıp geleceğimizin neye benzeyeceğini kestirmeye çalışıyoruz. 

Bay Area bölgesinde yaşamak, tüm bu doğa olaylarının gerçekleştiğini görmek ve bunları gerçekten yaşamış biriyle konuşmak her şeyi çok gerçek kılıyor. Umarım pes etmeden devam edersiniz ve benimle konuşmak için buraya gelmenize minnettarım. 

Evet, teşekkürler. 

Şimdi senin Sosyal İkilem filmindeki tezinle ilgili konuşalım. Dediğine gore teknoloji firmaları algoritmalar doğrultusunda hayatlarımızı kontrol ediyorlar. Bu doğru mu? 

Filmin ana noktası; 3 milyar insanın içinde yaşadığı ve bağımlı olduğu bir iş modelinin sosyal iletişim altyapısının, toplum kumaşıyla ters hizalanması ayrıca demokrasi ve iyi fonksiyonlanan bir toplum önünde özellikle varoluşsal bir tehdit oluşturması. Eğer aynı bilgiler üzerinden uzlaşmaya varmak adına güvenme kapasitesi ve paylaşılan inanç üzerine ortak bir konuşma yapmazsak, başka hiçbir şey toplumda işe yaramaz. 

Televizyonda ve radyoda kutuplaşmış ve aşırı partici medyaya sahiptik. Sosyal medya arka plandaki akıntı haline geldi, hiçbir televizyonun, radyonun, Fox haberin, MSNBC’nin bile haberlerini Twitter’dan alabileceği bir yer oluştu. Bence katılımı artırmak için ne gerekiyorsa yapmak üzerine kurulu bu iş modeli her zaman her bireye kendi gerçekliklerini sunmaya öncelik verecek. 

Benim film Üzerine getirdiğim yorum, teknoloji firmalarının platformlarında daha fazla vakit geçirmemiz için gerginlikleri ateşlemeleri üzerine. Bu doğru bir özet olur mu? 

Aslında kendimizi yok etmemiz üzerinden kazanç sağlıyoruz. Çünkü ne kadar çatışma olursa, o kadar insan ölür, daha fazla ilgi çekici şey olur. Daha fazla kabileleşme  olur. Daha fazla para kazandıkça, daha fazla isyan ve komplo düşünceleri, epistemik ve bilgi ekolojisinin değerini azaltır. İşin aslı çok sıkıcı ve asla Trump’ın Covid pozitif olup olmadığını iddia etmek kadar ilgi çekici değil, ve bu bir komplo teorisi. Ya da Biden’ın bir kulaklık takması ve bu da bir komplo teorisi. 

Sosyal medya şirketleri şunu diyecektir: “Biz topluma bir ayna tutuyoruz. Eğer siz kabileleşme çatışması, ırkçılık veya insanların iklim değişikliği konusuna katılmamalarını görüyorsanız, biz sadece bu fay hatlarının ve bölünmelerin zaten varolduğu gerçekliğine bir ayna tutuyoruz. “

Bu söylem eksik ve yanlış yönlendirici; çünkü evet, topluma bir ayna tutuyorlar; ama bu ayna aslında gördüğümüz imgeleri çarpıtan ve büken bir ayna. Özellikle, kabadayı benzeri davranışı, nefret söylemlerini, komplo düşüncelerini, bağımlılığı ve öfkeyi öne çıkarıyor. 

Filmle beraber öne çıkan bir sorun da bir komplo teorisinin yerini diğerinin alması. New York Times’dan Kevin Roose diyor ki: “QAnon’a inanan bir insanın bir komplo teorisini (bir kabile medyayı kontrol ediyor) nasıl başka bir komplo teorisiyle (bir kabile Kaliforniya’daki medyayı kontrol ediyor) değiştirdiğini görebiliyorum.” Platformer’dan Casey Newton da: “Bu dünyanın çizgifilm kötü adam görüşü bana bir kabile elit insanın dünya üzerinde olan her şeyi manipüle etmesi üzerine olan sağ kanat komplo teorilerinin bir ayna imgesi gibi geliyor.” diyor. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Casey ve Kevin’in işlerine gerçekten çok saygı duyuyorum, fakat ilginç bir şekilde filmin demek istediğinin çok yanlış temsil edildiğini görüyorum. Film, 10 tane teknoloji endüstrisi içerisinden kişinin bilerek ve kötü bir niyetle evden bankaya kadar bıyıklarını çevire çevire gittiğini, bu sırada toplumun içindeki en kötü şeyleri açığa çıkardığını veya medyayı kontrol etmeyi denediklerini söylemiyor. Hiçbir şekilde bunu söylemiyor. Aslında, bu platformların kendilerine ait bir akılları olduğunu ve kimsenin nasıl çalıştığını bilmediği dijital bir Frankenstein haline geldiklerini söylüyor. Fakat bildiğimiz tek şey, toplumun en kötü yönlerini ödüllendirmeye meyilli olduğu. Teknoloji endüstrisinin içindekiler de “Bakın, ben bu şeyin kurulmasına yardımcı oldum ve neyin ikna edici olduğu konusunda insan aklının daha fazla otoritesi var,” demeye geliyorlar.  

Çok fazla araştırmacınızın olması bir şey, bu arada çok fazla araştırmacı var; özellikle siyahi ve “renkli kadınlar” teknolojinin etkileri ve marjinalleştirilmiş toplulukları nasıl etkilediği üzerine uzun süredir alarm çalıyorlar. Fakat bu film retorik olarak güçlü; çünkü o zamanda orada bulunan teknoloji endüstrisinden kişilerin bir şey söylediği ilk an. Burada bu kararlardan doğmuş, masumca yapılmış bazı hasarlar var ve kimse bunların zarara yol açacağını bilmiyordu. 

O yüzden aslında ben filmden insanları manipüle etmeye çalışan gizli bir kabile olduğu sonucunu çıkaracağımızı düşünmüyorum. Belki filmi izlemenizi sağlamak için size bunu yapmaya çalıştıklarını söyleyen ekstra pazarlama oyunları yapılmıştır, fakat aslında bütün olarak içeriğe bakarsanız-

Evet. Fakat filmde ayakta duran ve bir insanı nasıl manipüle edeceklerini tartışan 3 kişi görüyorsunuz. Belki açıkça bunu söylemediniz; ama bu dramatikleştirmeler kesinlikle filmin bahsetmek istediği problemin bir parçası gibi görünüyor. 

Şey, bu ilginç. Bu konuyu hemen masaya yatıralım çünkü burada otantik münazaraya çok önem veriyorum. Oradaki üç yapay zeka karakterinin Mad Men’deki adam tarafından oynandığının farkındasınız değil mi? Ve 3 tane yapay zeka var. Önce büyüme yapay zekası var: nasıl daha fazla insan davet ettirebileceğini bulmaya çalışıyor, daha fazla insan etiketlemenizi, uygulamayı daha fazla insana önermenizi, bunun gibi şeyler. Etkileşim yapay zekası var: size ne gösterirse kaydırmaya devam edeceğinizi, kasenin dibindekileri ayıklamayı ve sizi durduran şeyleri bulmaya çalışıyor. 

Son olarak da reklamcı yapay zeka var: her oturumun olabildiğince kazançlı geçtiğinden emin olmaya çalışıyor. Bu gerçekten hiç de uzak sayılmaz. Facebook örneğine bakarsak; gerçekten de PYMK adında bir büyüme ekibi var. Facebook’un başlarından beri içinde olan biriyle konuştuğumda büyük bir gururla, özerk olarak insanların kendi arkadaşlarını eklemelerine izin verdiğinizde, ortalama 150 arkadaş eklediklerini söylüyor. Bu Dunbar sayısını taklit ediyor; aslında genelde Savannah’da kabileler içinde olduğumuzu ve aşağı yukarı 150 yakın ilişki kurduğumuzun kanıtı. 

Fakat bu yeterli değildi. Eğer bir büyüme ekibi başındaysanız ve çözmeniz gereken bir yapay zekanız varsa, insanların bu platformu çok kullanmasını sağlamamız gerek. Ve Chamath olarak, filmdeki büyümenin başındaki kişi diyor ki, “Bir kullanıcıyı bağımlı hale getirmenin ve hayatı boyunca sizinle kalmasının anahtarı ne?” “Çok basit,” dedi. “Yapmamız gereken tek şey on gün içinde 7 kullanıcı bulmak ve sonra hayatın boyunca oradayız.” Bu tam olarak oyun kitabının söylediği şey. Peki sahip olduğun kullanıcı sayısını nasıl artırdılar? 

Aslında sosyal kullanıcıya sosyal büyüme hormonu enjekte ettiler gibi bir şey. Aynı ineklere daha fazla süt üretmeleri için enjekte etmemiz gibi. Yani dedik ki, “Ya sizin insanları davet etmenizi ve daha fazla arkadaş eklemenizi sağlayabilseydik?” Ve bunu tam da bir yapay zeka üreterek yaptılar, “Kim kiminle arkadaş, eğer katılmalarını sağlarsan kimler platformu en çok kullanır?” Gibi sorulara yanıt buluyor. Örnek olarak, diyelim ki Twitter’dayım, derdim ki, “Evet, bu 10 kullanıcıyı takip ettin. Belki şimdi sırada Demi Moore, Ashton Kutcher ya da her kimse var, size takip ettirdikleri ilk ünlüler işte.”

Ama “İşte takip etmek isteyeceğin baka kullanıcılar,” diye öneri yaptığı anda, bu kullanıcıları kim daha fazla etkileşim getirir üzerinden seçiyor ki en kısa zamanda geri gelesiniz. Takip edildikleri takdirde hangi kullanıcıların daha sıklıkla insan getireceğini düşünerek seçiyorlar. Yani aslında oldukça adil ve gerçekçi bir temsil söz konusu. 

Daha önceden de konuştuğumuz gibi, bir kabile yok, bizim bilmediğimiz bu sistemlerin nasıl çalıştığı. Fakat o zaman bu üç insanı orada duruyorlarmışçasına portrelemek bir kopukluk değil mi? 

Bu noktayı görüyorum ve sizinle filmdeki bir özne olarak konuşuyorum; direktör veya yapımcı olarak değil.

Tabii ki. 

Ne yapmayı seçtikleri konusunda yaratıcı kontrol onların elinde. Bunun adil bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Bence benim gördüğüm kesitler, belli özellikleri takip eden ve sonrasında size önerilerde bulunan sistemler; ki diyaloğun da bunu temsil ettiğini düşünüyorum. Eğer karakterin bir şeyler gösterişinde biraz bıyık çevirme varsa, belki benim kapmadığım bir şeyler de vardır; çünkü senaryonun yazılış biçimi kendi hedeflerini maksimize etmek için ahlakdışı algoritmalar kullanılmasını göstermek. 

Film düşünmemiz gereken bazı çok önemli noktalar ortaya çıkarıyor. Genç kadınların arasında kendine zarar verme oranı artmış durumda. Milliyetçilik artmış durumda. Belki yalnızlık ve geri çekilme de artı, bunlar da diğer etkiler. 

Gerçekten Facebook algoritmasının bütün bunlar için sorumlu olduğunu düşünüyor muyuz, yada algoritmanın dışında toplumda bunlara sebep olabilecek başka şeyler yok mu? 

Bu noktada her zaman bir “Evet, ve…” olacak çünkü yalnızlık ve izolasyonun trend olması kişiselliği parçalara böldü. Robert Putnam’ın Bowling Alone kitabında da söylediği gibi: bu trendler, kamu alanlarında paylaşılan alanların azalması, daha az parklar, ana caddelerin boşalması, eşitsizlik, daha fazla uyuşturucu kullanımı, daha az anlam… Kendimizi içinde bulduğumuz üst üste binmiş birden fazla kriz var. 

Buna rağmen kendime soruyorum: Peki, eğer bağımlılık ve etkileşim üzerinden çalışan bir iş modeli varsa, etkiyelim diyelim değil mi? Bu platformu günde 45 dakika kullanmanıza ihtiyacım var. Yani genel olarak sizin oturup ekran üzerinden bir şeylere bakmanız bütün endüstri adına toplum içinde arkadaşlarınızla mumlarla aydınlatılmış yemek masalarında zaman geçirmenizden çok daha kazançlı. Yani bir diğer deyişle bu arkaplan tarafından alevlendirilmiş yalnızlık ve izolasyon içten içe bizi parçalara ayırmak ve birbirimizden uzaklaştırmak istiyor. 

Bu tüm teknolojiyi kötülemeyi amaçlamıyor. Eğer Youtube Alexandria Kütüphanesi gibi bir kütüphane olsaydı ve hayatınızda nasıl gelişmeler kaydedebileceğinizi gösterseydi, yeni beceriler edinmeyi, müzik aletlerini çalmayı öğrenmeyi, kendi kendinize medikal tedavi uygulamayı, bunun gibi şeyler işte… Bu müthiş olurdu değil mi? Bence bu gibi içerikler insanların Youtube’da değerli buldukları şeyler. Aslında Santa Rosa’daki evimiz yanmadan önce Youtube’u “kendi kendimize nasıl jeneratör kurabiliriz”i öğrenmek için kullanıyorduk. Böylece elektrikler gittiğinde düzeneği kurmayı ve gaz borusuyla bağlamayı, bunun gibi şeyleri öğreniyorduk… 

Şimdi, bu çok iyi fakat problem mühendislerin konuşmadığı dillerde, 3 milyar insanın dikkatinin nereye gittiğini kontrol eden bir iş modeli olduğunda ortaya çıkıyor. İki sene önce bir genç kadının bir diyet videosu izlemesine sebep olan vakalar mevcut. Youtube sağ tarafta bu genç kadınlar için ne öneriyor? “Thinspiration anorexia” videoları, çünkü bunlar dikkati tutmakta daha başarılı. Bu trendler alttan alta hepimizin düşünce şeklini, ne hissettiğimizi ve neye inandığımızı etkileyen iş modeliyle alakalı. 

Bunlar problemler. Benim tek eleştirim bu montajların bazılarını izliyorsunuz ve sanki sosyal medya toplumdaki tüm kötülüklerin köküymüş gibi. O kısımda biraz daha nüans olması hoşuma giderdi. Demek istediğim, tabii ki sosyal medya bir problem. Ama soru şu: yüzdelere ve bu şeylerin ne kadar sorumluluk sahibi olduğuna baktığımızda ne görüyoruz? 

Evet. Şey, bu nüansı dile getirmeni takdir ediyorum. Bence film hiçbir şekilde tüm problemlerimizin sosyal medya kaynaklı olduğunu söylemiyor… 

Evet. Bazen bu izlenimi yaratıyor. Biliyorum bir amacı var. Ve filmde mesajı ulaştırmak için biraz daha basitleştirilmesi gerektiğini söyleyenler de var. Ama bu tam da burada bu konuşmayı yapmak istememizin sebebi. Biraz daha nüans yaratmak ve işin köküne inmek. 

Tabii ki, sonuna kadar takdir ediyorum ve siyah beyaz düşünme dikkat ekonomisinden kaynaklı bir dışsallık çünkü bu problemlerle başa çıkmak için daha uzun ve karmaşık yüksek bilişsel nüanslar kullanmak yerine daha basit, daha siyah beyaz metaforları ödüllendiriyor. 

Bence filmin karşılaştığı iddialar için bir liste yapacak olursak: hangi spesifik zararlar, bağımlılık, yalnızlık, ergen mental sağlık problemleri, komplo düşünceleri, paylaşılan gerçekliğin parçalanması… Film çok spesifik. Verilen zararları düşündüğümde… eğer filmin söylemek istediği şeyleri anlatmak için dili kullanırsak, asimetrik bir sorumluluk üzerine net kanıtlar buluruz. 

Size net bir örnek vereceğim. Facebook’un Wall Street Journal’da kendi sızdırılmış dokümanlarına baktığımızda, o parça artık ünlü olmuş durumda. Ekstremist gruplara katılan insanların %64’ünün Facebook öneri sistemi yüzünden o gruba katıldığını görüyoruz. Başka bir deyişle, bunu biliyormuşsunuz bilmiyorum ama, 2018’de görev beyanlarını “dünyayı daha açık ve bağlı”dan… 

Evet, o konuyu işlemiştim.

… “Dünyayı birbirine daha yakın hale getirmek” olarak değiştirdiler, bunu da Facebook grupları sayesinde yapıyorlar. 2019’da SFJazz sunumunda bundan bahsetmiştik. Filmde “Ne yapacağız? İnsanların katılmaları için önerilerde bulunan bir yapay zeka geliştireceğiz.” diyorlar. Sonra Zuckerberg blog paylaşımında “Ve çalışıyor! İnsanların bu yapay zeka sistemi olmadan katılacaklarından 50 tane fazla gruba katılmalarını sağladık!” diyor. 

Renee DiResta, Rusya’daki yanlış bilgilendirmeleri ve komplo gruplarını inceleyen filmdeki bir meslektaşımız. “Kendi bebek mamnızı yapın” isimli bir Facebook grubuna katıldığı kendi tecrübelerinden bahsediyor. Yani organik kendiniz-yapın bebek maması. Hayal edebilirsiniz, bu gruba katıldığında ona en çok önerilen diğer Facebook grubu neydi? Şu anti-aşı komplo teorileri grubu, ki bu da kendiniz-yapın ilaç tarzı bir annelik yaklaşımı. 

Fakat tabii ki size önerilen bu gruplara bir katıldığınızda; Pizzagate, Flat Earth, Chemtrails… Buradaki ekstremist gruplara katılan üyelerin %64’ünün Facebook’un kendi öneri sisteminden dolayı katıldıklarının istatistiklerini görüyorsunuz. Youtube üzerinden ele alırsak, biliyoruz ki günde izlenen milyarlarca saatin %70’inin en azından… Bu arada, bu istatistik 2 yıl öncesine ait çünkü bu geri tepmeden sonra bence öneri sistemlerinin ne kadar iyi olduğuyla ilgili övünmeyi kestiler. Ama kısaca iddia ettiklerine göre, tüm izleme zamanının %70’inden fazlası, yani o milyar saat arasından 700 milyon saat, Youtube’un öneri sistemine bağlı. 

Ve biliyoruz ki o “Düz Dünya” videolarını yüzlerce milyon kere öneriyorlar. Alex Jones, InfoWars, komplo teorisi videolarını 15 milyar kere öneriyorlar. Bu Washington Post, BBC, Guardian, Fox News ‘ün toplam trafiğinden fazla. Yani bu iddiaların üzerinden bağımlılık, yalnızlık, mental sağlık, komplo düşünceleri için bir liste yaparsanız, bunların hepsi için spesifik olarak geçerli bir kanıt var. 

Hemen ana soruya döneceğim. O da sosyal medyanın bunların çoğunun sebebi olması. Bu birçok faktörden yalnızca biri mi? Neden bize bu sorumluluğu hangi bağlama oturtacağımızla ilgili şahsi fikrinizi söylemiyorsunuz? 

Tamam. Ben bunu anlatmadan önce komplo düşüncelerine bir bakalım, COINTELPRO, MKUltra’nın gerçek komplo teorileri olduğunu söylemek isterim. Yani eğer komplo deyişini kullanıyorsam, CIA’in doğru olabilecek şeyleri örtmek için yaratılmış bir terim olduğunu da biliyoruz. O yüzden hepimizin bu konuda bilinçli olmasını istiyorum, bunun kuruluş anlatısına ilişkin herhangi bir soruyu karalamak anlamına gelmediğini söylemek isterim. 

Ama soracak olursanız, tamam, diyelim ki Cumhuriyetçi Parti’nin üçte biri WAnon hareketi gibi bir şeyin içinde, dünyanın düz olduğuna dair yapılan konferanslara katılım çok yüksek. Daha önce hiç olmadığı kadar 5G Corona virüs Bill Gates satanist kült komplo teorileri var. Bence bu tarz düşüncelerle son iki üç yılda hayatımın en azından 30 senesinde gördüğümden daha fazla karşılaşmış olabilirim. Kariyerimin başlarında kültleri çalışmıştım, o yüzden haklı olduğumuzu destekleyen kanıtları tartan grup dinamiklerine ve içe dönük inanç sistemlerine alışığım. 

Leon Festinger’in kehanetlerin neden başarısız olduğuyla ilgili işinde, ben yıldızlar o ya da bu yönde hizalandıkları için dünyanın 22 Mayıs saat 2:00’da sona ereceğini söylesem; ve öyle olmasa, sadece bunu yeniden gerekçelendiriyoruz ve diyoruz ki “Matematiğini tutturamadık.” Aynı formül; fakat biz MS yerine MÖ takvimini kullanıyormuşuz, ya da her ne demek isterseniz. Komplo düşüncelerini ele aldığınızda ve Facebook bu grup önerilerini yaparken, bu gruplardan her biri kendi içine kapanık odalar halinde. Üstelik Facebook’un kendi araştırmasından da biliyoruz ki eğer bu önerilerin %50’sinden fazlası katılmak için grup arayan kullanıcılar yerine onlardan geliyorsa, bunun Facebook’un tarafında olduğuna dair net bir sorumluluğumuz var. 

Araştırmadan biliyoruz ki yeni bir komplo teorisine inanacağınızın en iyi kahini, çoktan birine inanıp inanmadığınızdır; yeni bir komplo teorisine inanacak mısınız, sorusunun en iyi tahmincisi budur. 

Tamam. Yani bence dediğiniz şey sosyal medyanın buradaki ana faktör olduğu. 

Evet. Ben büyük ihtimalle biraz daha hassas dile getiriyorum; yani sosyal medyanın son 5 yılda komplo odaklı düşüncelerin ve paranoyanın, güvensizliğin artmasında dominant bir güç olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca unutmamalıyız ki bu öneri sistemleri yaklaşık 10 senedir toplumu çarpıklaştırıyor. Youtube’u düşünüyorum… Eğer 2015, 2016 yıllarında Youtube’un ne kadar toksik hissettirdiğini hatırlıyorsanız… Arka plandaki nefret radyasyonunu hatırlıyor musunuz bilmiyorum. 

Filmde Guillaume Chaslot adında eski Youtube öneri sistemleri mühendisi biri var, algotransparency.org adında bir site kurdu ve sağ el çubuğunda en fazla çıkan kelimelerin ne olduğunu monitörledi. Yani Youtube’da önerilen İngilizce videolara bakarsanız, hangi kelimelerin en fazla kullanıldığını görüyorsunuz. Hatırladığım kadarıyla liste “nefret, yok etmek, yıkmak, sahiplenmek”ten oluşuyordu değil mi? 

Evet.

Yani aslında Jordan Peterson yok ediyor, sosyal adalet savaşçısı, ve tartışıyor, gibi değil mi?  Nüfusumuza aşıladığımız nefret radyasyonunun arka planı bu, tekrarlıyorum 3 milyar insandan fazlası, ve bunu senelerdir yapıyoruz. O yüzden zaman içinde sonuçlarına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. 

Eğer çoğunluk, ana faktör değilse de, dominant bir güçse, bunu filmde yapmış olduğunuz bazı yorumlarla nasıl birleştiriyorsunuz? Beni en çok çarpan söylemlerinizden biri “İnsanlığa yapılan şah mat”, her yeri, her ülkeyi istikrarsızlaştıracak araçlar. Bu doğru bir bağlama oturtmak olur mu? 

Aslında, o söylem filme konulmayan başka bir sunum için söylediğim spesifik bir şeydi. Evirme noktası olarak tanımladığımız bir şeyden bahsedebilirim. Önceden, yapay zeka işiyle uğraşan insanlar, fütürizm, etkili faydacılık çemberleri, yapay zeka güvenliği tekillik noktasıyla ilgili endişeler taşıyordu. Yapay zekanın insan aklından ve insanlığın güçlü yanlarından daha öteye geçeceği teknolojik zeka noktası, çünkü işlerimizi almaya başladığı nokta orası. Fakat kaçırdığımız şey; teknolojinin insanlığın zayıf noktalarını baltaladığı zaman, ki bu çok daha erken gerçekleşen bir olay. 

Evet. Bu filmde de vardı. Bu bana yeni gelen ilginç bir düşünceydi. 

Evet. Ama şah mat noktası olarak bahsettiğim şey aslında filmde olmayan başka bir şeyle alakalıydı. Deepfake’ler ve akıllarımızdaki bir bilgiye güvenmek ya da güvenmemek üzerine kurulu sezgisel yaklaşımları tamamen parçalayan bir güç olması üzerineydi. 

Güven, tamam. 

Peki, güvenilir olduğunuzu nereden bilebilirim? Belki gözlerinizi güvenilir bir biçimde kısıyorsunuzdur. Belki sesiniz güven vericidir. Belki üzerinizde “Stanford’a gittim” yazan bir tişört vardır ve ben otoriteye güvenen biriyimdir. Yani Stanford’a gittiyseniz, belli ki zeki ya da düşünceli ya da ahlaklı olmalısınız. Bir şeyin güvenilir olup olmadığını anlamak için baz aldığımız şey her ne olursa olsun, bunlar gittikçe daha basit sinyallere dönüştürülüyorlar. Twitter’da bu kaç takipçiniz olduğuyla ölçülüyor mesela. Kansas’taymışsınız gibi mi görünüyor? Tweet zaman çizelgeniz gerçek ve fotoğrafınız otantik mi? 

Bunlar çok rahat taklit edilebilen farklı sinyaller ve insanlık üzerine yapılan şah mat, sizin bir şeyin insandan mı yoksa makineden mi üretilen bir şey olduğu hakkındaki inancınızı baltalayabilmem noktasında. Ve bu noktalar birbirine geçtiğinde, bu sistemlerin bilgi ortamımızı kontrol etmesi ve bunu yaparak da insan davranışını yönetmesine ek olarak bir şah mat yapılmış oluyor. Yani burada daha büyük bir nokta da var.  

Filmin söyleminizi bağlamından çıkarması ve başka bir şeyden bahsediyormuşçasına kullanması sizi rahatsız ediyor mu? Bu algoritmaların korkuya kapılmayı kolaylaştırmasıyla ilgili konuştuk mesela. Bu aslında film yapımcılarının kınadıkları şeyin aynısını yapmaları değil mi? 

Evet. Yani demek istediğim, bence filmler bilgiyi sıkıştırmak adına editleme yapmak zorundalar, ve büyük ihtimalle istenilen mesaj da benim o an söylediğim şeyle verilebilirdi. Çünkü aslında insanların zayıflıklarını daha fazla baltaladıkça ve sosyal kumaşı oluşturan hayat destek sistemlerini parçaladıkça, bu noktada insanlığa şah mat yapmış oluyorsunuz. Büyük ihtimalle bunu kast ettiklerini düşünüyorum. Fakat bir de biliyorsunuz ki filmdeki müzik etkeni var, bu da tüm tonu oluşturup abartabiliyor. 

Bu noktada sadece müzik değil, deepfake’lerden de bahsediyorsunuz, ki bu sosyal medya algoritmalarından çok daha farklı bir teknoloji. Bunun üzerinde gerçekten daha fazla durulması gerektiğine inanıyorum. Bunu tartıştığımız için mutluyum; fakat yine de söylediğiniz şeyi bağlamı dışında neden kullandıklarını kafamda oturtamıyorum. 

Evet. Yani, bu adil sayılabilir. Bence asıl nokta şu ki… Yani tekrardan, bu insanların güçsüzlüklerini gittikçe daha da fazla hacklediklerinde şah mat noktasına gelmiş oluyoruz. Yani Teknoloji Marshall Adaları’nın insan zayıflıklarını hacklemesi kısa süreli hafızamıza fazla yükleme yapıldığında olan bir şey. Bilişsel psikolojiden de bildiğimiz ve hissettiğimiz üzere  kısa süreli çalışan hafızamızda yedi, artı eksi 2 olabilir, bilgi tutabiliyoruz. Bu aslında teknolojinin insan zayıflıklarını geçtiğini fark ettiğimiz ilk olay. Bilgi fazlalığını hissettiğimiz veya çok fazla sekmenin açık olduğunu fark ettiğimiz, ne yaptığımızı bilmediğimiz o an. Buraya bir sekme açmaya geldim ve şimdi nedenini bile hatırlayamıyorum. 

Bu ilk nokta sayılabilir. Sonra polarizasyon, filtre balonumuz, diğer insanların gerçekliklerini algılamamız üzerinden değişen zayıflıklarımız gibi noktaları haritalaştırabilirsiniz. Bunlar şah mat noktasına gelene kadar insan zayıflıklarını hacklemenin devamlılık manzaraları. Belki bu filmde yeterince açıkça gösterilmemiş olabilir, o yüzden bu adil bir eleştiri. 

Burada size zor bir zaman yaşattığımın farkındayım ama kimse bunlarla ilgili konuşmadı. Siz anlatmaya başlamadan önce kimsenin konuştuğu bir şey değildi ve her şey mükemmel olmayacak. Bu yüzden yapmakta olduğunuz işi yaptığınız için mutluyum. 

Size katılıyorum ve bence insanları filmi izledikten sonra kendilerini eğitmek için bu podcastte derinleşmelerine teşvik ediyoruz, dağılmayan dikkatinizle. Filmde olan, detaya giden bir çok kişiyle röportaj yaptık. Bu asla abartılan bir şey değil. Yalnızca Rus asparagas kanallarından ve Youtube önerilenlerinden buldukları şeylerin yansıması. 

Gülüyorum, çünkü filmin sonunda bir site vardı, kimse kapatamadan önce diğer içeriği oynatmaya başlayan, büyük ihtimalle algoritmik bir öneri sistemiyle işleyen. 

Ve işte alın size Netflix. 

Bunun ne kadarı platformların, ne kadar da insanların aksiyonlarına dayanıyor? Bizim sahip olduğumuz bir sorumluluk seviyesi var mı ve hayatımızda olup biten her şey için Facebook ve Youtube’u suçlayabilir miyiz? 

Kendi hayatımın sonuçlarını veya tüm dünyada olanların suçunu Facebook ve Youtube’a yüklemiyorum. Bence sorumluluk asimetrik gücün olduğu yerde yatıyor. O yüzden benim sizin aksiyonlarınız üzerinde %50’den fazla etkim varsa, benim sağladığım menüler üzerinden seçim yapıyorsanız, sizin hayatınızda yaptığınız seçimlerin yüzey alanına ben bakıyorsam, bu yüzey alanı bir akıllı telefon ekranında ne kadar yer kaplıyorsa, ve Bay Area’da yaşayan 21-40 yaş arası bir avuç kadar insanın tasarladığı kullanıcı arayüzleriyse. 

Bu sayı, yüzdesi her neyse zamanla atıyor değil mi? Filmde konuştuğumuz şeylerden biri, çocukluktaki sihir geçmişim ve beni sihirle ilgili en çok etkileyen şeyin insanların samimi bir şekilde özgür seçimler yaptıklarını düşünmesi. Fakat aslında o seçimlerin kökünde sürekli bir sihirbaz tarafından manipüle ediliyorlar. Demek istediğim, en kolay şey; menüyü kontrol ederseniz çıkan sonucu da kontrol edersiniz, değil mi? 

Retorik bir yerden bakacak olursak, Bertrand Russell’dan biliyoruz ki Russell çekiminde birinin bir şeyi duymadan önce onunla ilgili ne hissedeceğini yönlendirebilirsiniz. Yani diyebilirsiniz ki, güçlük çekmiş bir lider veya güçlü… Diyor ki o şirketin güçlük çekmiş lideri… Bir örnek düşünmeye çalışıyorum. Kim böyle bir lider? Uber’den Travis Kalanick. 

Yani diyebilirsiniz ki güçlükler çekmiş CEO Travis Kalanick, size Travis’le ilgili ne düşünmeniz gerektiğini kendiniz adına karar vermeden önce söyledim. Peki Travis hakkında iyi mi hissediyorum, kötü mü? Genelde seçimlerimiz, düşünme biçimimiz, hislerimiz her zaman görmediğimiz veya kontrol etmediğimiz arayüzler tarafından yönetiliyor. Dil bakımından bu konuda George Lakoff’un işleri çok iyi. Sihirde ve genel dizaynda, “seçim mimarisi” terimini kullanıyoruz, bir seçim mimarisi ve menü içinde yaşıyoruz. Ve bu seçim mimarisi, Starbucks’tan o yemeği aldığımda mesela, bu yemeğin fiyatını mı bir dolar işaretiyle öne çıkarıyor yoksa kalorisini mi? Bu benim bir bilgiyi diğerinden öne çıkarma konusunda yapacağım seçimin bazını değiştirir. 

Eğer herkesin ışıklandırılmış bir tabeladaki parlak kısmı kapmak için acele ettiği sosyal psikolojiyi değiştirirsem, McMuffin sandviç çünkü diğer herkes onu almaya çalışıyor ya da belki bu en iyi örnek olmayabilir, ama 3400 diğer insanın da bu gönderiyi beğendiğini söylemek için sosyal kanıtı kullanıyorum. Sen de beğenmedin mi? Bu aynı zamanda psikolojimizi de etkiliyor. Sosyal kanıtta bir şeyin doğru olduğunu düşündürmek için kullanılan en güçlü yollardan biri. Yani, komplo teorilerine bakalım. 

Eğer herkes buna inanıyorsa, çoğunluk inanıyorsa bu nasıl yanlış olabilir? Genellikle, eğer bir çoğunluk bir şeye inanıyorsa bu demektir ki o şey doğru. Ama benim ikna edici bir aktör olduğumu düşünüyorsanız, benim için insanların %50’sinden fazlasını bir şeye inandırmak çok da zor olmayacaktır. Yani yaptığımız seçimlerinin ne kadar büyük bir kısmının çevresel faktörlerden etkilendiğini ve kontrolümüz dışında olduğunu kabul etmek istemiyoruz. Ve bunun farkında olmadığımız derece, aslında kontrol edildiğimiz derece. 

Eğer sosyal kanıttan haberdarsam ve 3000 diğer insanın bunu beğendiğini ya da çoğunluğun buna inandığını görüyorsam, kendime hangi bazda bunun doğruluğunu bileceğimi sorduğumda, bu bir mikro derece özgür irade demektir çünkü öteki türlü beni otomatik bir inanç makinesine dönüştürecek şeye karşı bir farkındalık geliştirmiş olurum. 

Bu büyük ve karmaşık bir cevap ama bence özgür irade konusunda soru sorduğunuzda teknolojiyi dizayn eden ve seçimleri yapılandıran, özelliklere, renklere, bildirimlere, haber sayfanızın görünüşüne karar veren insanlar arasındaki asimetriyi de düşünmek gerek. Size bir makalenin 5 sene öncesine mi yoksa düne mi ait olduğunu göstermeyen haber sayfaları yalan haber paylaşımlarına izin vermekten ziyade güncel haberlerin yalanlaştırmasına olanak sağlıyor. Aslında güncel olmayan haberler. Bunların hepsi California’da tasarımcılar tarafından verilmiş kararlar ve hepsinin büyük sonuçları var. 

Hatırladığım kadarıyla açılış sahnesi sizin oturmanız ve hemen telefonunuzu kontrol etmenizle başlıyor. 

Evet, aynen. 

Bu şeylerin farkındasınız ama kendinizi tutamıyorsunuz. 

Bu aslında insanların anlaması çok kritik bir nokta. Kimse teknolojiyi kullandığında ve fazla içine çekildiğinde kendini kötü hissetmemeli ya da… Bu şeyler üzerine çok uzun zamandır çalışıyorum ve Sosyal İkilem konusunda bir paylaşım yaptığımda ve bir sürü beğeni ya da çokça sinirli yorum aldığımda bunlara karşı dayanıklı olduğumu mu düşünüyorum? Sosyal onay önemsememiz için en fazla evrimleştiğimiz şeylerden biri. Eğer yapılan yorumların 99’u pozitif ve biri negatifse… 

Bu negatif yorum aklınıza takılıyor. 

Evet. Zihnimiz 99 yorumu hatırlıyor mu yoksa negatif olan üzerinde düşünüp duruyor mu? Genelde, negatif olana odaklanmak üzerine evrimleştik çünkü evrim açısından bizim için daha faydalı. Ama sosyal medyada, hiçbir zaman sizden hoşlanmayan bir sürü insanı görmek bu kadar kolay olmamıştı. Siyahiyseniz, LGBTQ üyesiyseniz sosyal medyada daha fazla şiddete ve ayrımcılığa maruz kalıyorsunuz. Saatlerce tıklamayı sürdürebileceğiniz sonsuz bir nefret yolu var. Farkında olmamız gereken ve bizi etkisi altına alabilecek çok fazla vitriol var. 

Filmin bahsetmediği şeylerden biri paylaş ve retweet butonları. Bence bunların paylaştığımız bilgiler ve bu platformların artmasını sağlayan bilgiler üzerinde çok büyük bir etkisi var. Çünkü insanlar retweetler ve paylaşımlar için yazıyorlar. O yüzden konunun algoritmalarla ilgili olması konusunda daha şüpheciyim çünkü retweet ve paylaşma butonunun çok daha kötü olduğunu düşünüyorum ama bunları hiç duyamadım. Sizin konudaki görüşünüz nedir?

İlginç, çünkü bence film bunu da içeriyor belki diğer şeyler kadar göz önünde değildir. 

Paylaşmadan önce düşünmememiz ile ilgili net bir sorun var. Gerçek olmayan ya da sansasyonelleştirilmiş bilgileri yayıyoruz veya bir ikinci kere düşünmeden duygularımızı onaylayan şeyler paylaşıyoruz. Öteki yandan düşünmek için durduğumuzda, çok daha az duyarlıyız. Hatta Twitter bile şu an insanlara bir şeyi retweetlemeden önce emin olup olmadıklarını teyit etmek için bir şeye tıklattığı bir deney yapıyor. Bu da platformdaki bilgi ekosistemini iyileştiriyor. Keşke bu da etkileşim ve algoritmalar karşısında biraz daha öne çıkarılsaydı. 

Evet. Demek istediğim, bence benim zihnimin bu konuya paylaş butonunu da eklemesinin sebebi aslında insanlar kendilerini dahil etmek için paylaş ve retweet butonlarına basmasa bu algoritmaların işleyemeyecek olmaları. Ama demek istediğinizi anlıyorum, ve Twitter’ın “Bunu paylaşmadan önce okudunuz mu?” sorusunu sorması örneği 5-6 sene öncesine kadar yalnızca bizim topluluğumuzda konuşulan bir şeydi. O yüzden böyle şeylerin işleme konulması uzun zaman aldı. Metaforları ve epidemiyolojiyi kullanırdım. Bence Corona virüs ile ilgili ilginç olan şey enfeksiyonlar ve süper-yayıcılar, dökülmeler, kim asemptomatik taşıyıcı kim semptomatik taşıyıcı gibi konularda kültüre dünyayı anlamak için yeni yollar aşılaması. 

O yüzden her birimiz inançlarımızı, önyargılarımızı yayıyoruz ve bazılarımız da süper-yayıcılarız. Bazılarımız ne zaman bir şeyi beğense ve retweetlese önyargılarını yaymış oluyor. Diğer insanların bazı şeyleri nasıl görmesi gerektiği konusunda önyargılarımızı paylaşıyoruz. Bazılarımız bunu semptomatik olarak yapıyor, açıkça bilgi çevresini kirletiyor. Bazılarımız bunu biraz daha asemptomatik bir biçimde yapıyor, bazı şeylerin üzerine tıklayarak daha ince yollarla görünürlüklerini artırıyorlar. Ve bizim onlara tıklamamız açıkça paylaşmamış olsak da algoritmanın onları diğer insanların önüne çıkarmasına sebep oluyor. 

O yüzden bence bu yönden düşündüğünüzde paylaşma butonu ve o duraksamalar her taşıyıcıya C vitamini yüklemek ve “Belki bir maske takacağız ki herkesle her şeyi paylaşmayalım,” demek gibi bir şey. Twitter’daki paylaş butonu geçiş arası da bundan ibaret. 

Ama bundan daha derin bir şeyden bahsediyoruz çünkü insanların konuştuğu bir başka şey de algoritmalara baktığınızda, özellikle bu problemlerden bazılarının WhatsApp’ta da karşımıza çıkması konusunda ne düşünüyorsunuz? WhatsApp’ta ilet uzantısı var; fakat reklamlar, size bir şeyler gösterecek ve insanların komplo teorilerini paylaştığını göreceğiniz bir algoritma yok. WhatsApp orada geçirdiğiniz vakte bağlı değil. Sizin sunduğunuz argümana karşı çok ikna edici bir çürütme sayılmaz mı?

WhatsApp’ın iş modeli hala ana firmasına bağlı, bu da etkileşim bazlı bir model. O yüzden Facebook’taki büyüme departmanının VP’si Chamath diyor ki, “Bu şeylerin nasıl işe yaramasını sağlarız? İnsan zayıflıklarını hackleyerek. WhatsApp bunu yaptı. LinkedIn yaptı. Facebook yaptı.” Bunları söylüyor ve WhatsApp’ı da buna dahil ediyor çünkü o da aynı şeyi hackliyor. Geri dönüp mesajlarınızı kontrol etmenizi sağlamak için sebepler ve bahaneler üretiyor. Cevap vermemiz için sosyal sinyaller yaratıyor. 

Onlara cevap vermediğimizde bize suçlu hissettiriyor. Bu partnerimizin gönderisini geri beğenmediğimiz için hissettiğimiz suçluluk olsun ya da o mesajı gördüğümün ama cevap vermediğimin okundu bildirimiyle görüldüğü anda hissettiğimiz olsun. Belki o büyük bir mesajdı ve evinin yandığından ya da bunun gibi bir şeyden bahsediyordun, eğer buna cevap vermezsem şimdi çok suçlu hissederim. 

Bunlarını hepsi aslında insan psikolojisine ve hassaslığına çok derinden dokunuyor. Yani aslında aynı iş modeliyle yönetiliyor sadece reklam bazlı değil. Demek istediğim, WhatsApp da aslında reklam bazlı bir iş modeline sahip, sadece reklam WhatApp üzerinde olmuyor. Onu mali bakımdan destekleyen diğer platformlarda oluyor. 

Yani asıl fikir aslında Facebook ve Instagrama geri dönmeniz için yapılan etkileşim metodlarının öne sürülmesi mi? 

Evet. Yani, öyle olduğunu düşünüyorum. 

Evet, orada reklamlar yok. O yüzden aynı şeylerin olması ilginç. 

Evet. Yani, bu yüzden filmin eleştirisi reklam ya da reklam üçgenleriyle alakalı değil, insanların zombileştirilmesine bağlı bir iş modeliyle alakalı. İnsanları bağımlı, dağınık, sinirli, kutuplaştırılmış ve yanlış bilgilendirilmiş kişilere dönüştürüyor ve bu iş modelinin WhatsApp’ı güçlendirmesi yine de bizim bağımlı, dağınık, tepkisel bireyler haline gelmemize katkı sağlıyor. 

Yani tekrardan, eğer bağımlı dağınık ve diğerlerine karşı aşırı tepkisel bir toplum istiyorsak, belki bu iş modeli sosyal dokuyla hizalanmıştır. Ama genelde bunlar “Ne sağlıklı bir sosyal doku oluşturur” diyen sosyal kuramcılar tarafından veya “Çocuklar için ne iyidir” diye düşünen psikologlar tarafından tasarlanmış şeyler değil. “Hey, etkileşim ve büyümeyi artıran dönen bir volan aldık mı?” üzerinden tasarlandılar. 

Bir süre Vadi’de bulunmak ve -bu filmde de olabilir- yöneticilerin bu şeyleri çocuklarına verdiklerini görmek çok ilginçti. Aldıkları önlemleri gördük fakat bu şey kutudan çıkarıldığında kimseye bir kullanma kılavuzuyla gelmiyor.  

Yani, bence oradaki nokta bir doktora “Kendinize ya da çocuğunuza bu ameliyatı yapar mıydınız?” dediğinizde ve o da “Asla.” diye cevap verdiğinde ona güvenir miydiniz? Bir avukata gitseniz ve “Eğer bu dava çocuklarınız için olsaydı yine de bunu savunur muydunuz?” diye sorsanız “Aman tanrım. Hayatta böyle bir şey yapmam.” deseler, sonra siz de “O halde neden bu tavsiyeyi bana veriyorsunuz? diye sorarsınız. Lunchables CEO’su kendi çocuklarına Lunchables yedirmiyor. 

Bence bir ebeveynseniz bilmeniz gereken tek şey ahlakın temel prensiplerinden biri kendimize yapacağımız şeyleri başkalarına yapmak üzerine kurulan ahlak simetrisi. Ya da bunu en kırılgan tarafımıza, kendi çocuklarımıza yapmak, bu ahlaki protokol ile yaşasaydık eminim ki daha sağlıklı, daha iyi bir toplumda yaşıyor olurduk, bu da birim testi olurdu. Çocuklar için insani teknoloji üretmiş olsaydık ve bu teknoloji kullanılsaydı sektördeki ebeveynler bunları kendi çocuklarına verip kötü hissetmezlerdi. 

Film neden Netflix’te yayınlandı? Netflix aslında bütün bu problemlerin zemin katı sayılmaz mı? Uykuyla yarıştığını söylüyor. Bir sonraki şeyi izlemen için içerik önerileri algoritmasını size veriyor. Aynı zamanda siz, ya da film Facebook, Instagram ve Twitter sayfaları da açtı. Orada neler oluyor? 

Birden fala sorunuzun olduğunu görüyorum ve bunlardan biri eleştirdiğiniz servisler üzerinde sosyal medya hesapları oluşturmanın ikiyüzlülüğü. Bu eleştiri de ancak şöyle cevaplanabilir: Toplum algısını değiştirmek ve bu sistemleri değiştirebilecek tek şeyi yaratmak istiyorsanız, ki bu da problemin anlaşılmasıyla alakalı ortak bir devasa toplumsal harekat üzerinden hükümet düzenlemesi demek. Bir nevi kültürün iklim değişikliği. YouTube, Facebook, Twiter vs gibi platformları kullanmadan milyonlarca insana nasıl ulaşacaksınız? 

Bence bu platformları eleştirmek ve değişim için destek oluşturmaya çalışmak için onları kullanmak zorunda olmamız platformların tekel gücüyle alakalı. Bunun ikiyüzlüce olarak görülmesi aslında Capitol Hill’de şu anda gerçekleşen güvensizlik argümanlarını destekliyor. Bence asıl olay gidecek başka yerimizin olmaması, Instagram’dan çıkmak isteyen çocukların manipülatif ve bağımlılık yapıcı sistemi olan TikTok’tan başka gidecek yerlerinin olmaması. Bu problemden bahsediyoruz. Yani aslında bunu doğru olan şey için cephane olarak kullanıyoruz. Buradaki problem bu. 

Şimdi, filmin neden Netflix’te olduğuna gelirsek… Bence bu platformlarla ilgili kafa karıştırıcı olan şey şu inanış: Netflix bir video sitesi o yüzden yalnızca YouTube gibi diğer video izleme kanallarıyla kapışıyor. Aynı 2009 yılında Facebook’un sadece Twitter gibi sosyal ağlarla yarışması gibi. Hatırlıyorum, bir gün San Francisco’da Samovar Tea Lounge diye bir yerdeydim ve Facebook’un büyüme ekibinden bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Bu arada, bu iş aslında buradan geliyor çünkü bana kararlarını ve hesabın ne olduğunu tekrar tekrar anlatan çok fazla insan tanıyorum. 

Bana dedi ki, “İnsanlar Facebook’taki en büyük rakibimizin Twitter ya da Myspace gibi başka sosyal ağlar olduğunu sanıyorlar. Öyle de olabilirdi. Ama aslında, en güçlü rakibimiz büyük ihtimalle YouTube çünkü onlar sosyal ağlarla yarışmıyorlar, harcanılan zamanla kapışıyorlar. Yani işin aslı Netflix ya da YouTube ya da her neyse, pek de fark etmiyor. Herkes sonsuz bir dikkat ekonomisi içinde yarışıyor ve yüzleşmemiz gereken problem de ortak olduğu için, bir dikkat ortaklığı, aynı zamanda bir bilinç ortaklığı. Hepimiz kocaman bir sonsuz uzay ilgi alanını paylaşıyoruz. 

Aynı iklim harekatında olduğu gibi, Dünya Aşma Günü diye bir şey var. Yıl içinde Dünya’nın kaynaklarını aştığımız, yenilenebileceği orandan daha fazla kullandığımız gün. Bu gün gittikçe daha da geriye çekiliyor çünkü büyüme bazlı bir ekonomiyle araçlarımızdan çok daha fazlasını harcamaya devam ediyoruz. Aynısı dikkat ekonomisi için de geçerli. Paylaştığımız ortaklıklar var ve kültür olarak sahip olduğumuz kısıtlı dikkat kapasitemizi esasen gereksiz bilgilerle aşıyoruz. 

Ve bence Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı veya Postman’ın Kendimizi Ölüme Eğmek’i gerçekten bununla ilgili. Orwelci bir sansür, büyük birader ve gözetim distopyasından ziyade Huxley’in bir distopyası da var, Cesur Yeni Dünya. İnsanlara o kadar çok eğlence kaynağı veriyoruz ki kendilerini öldürene kadar eğleniyorlar. İnsanlara çok fazla gereksiz bilgi, egoizm, pasiflik veriyoruz ve bu yüzden kendimizi kısıtlamak üzerine değil de ahlaksızlıklarımızla boğulduğumuz bir noktaya evriliyoruz. Ve bence Orwelci bir gözetim ya da ütopyasıyla eşzamanlı olarak yaşadığımız distopya bu. Yani bir nevi ikisine birden sahibiz. 

Bence temelde değişmemiz gereken yer, hava sahamız için paylaşmamız gereken sonsuz alana saygı duyan daha sağlıklı ve insani bir dikkat ekonomisine sahip olmak ve ortak dikkat alanımızın yansıtılmasını istediğimiz şeyleri yansıtmasını sağlamak. 

Aysu Serindağ

Aysu Serindağ

Sosyal Medya Hesaplarımız

İçeriklerimize e-posta ile abone olabilirsiniz

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 2.246 aboneye katılın

Sosyal Kafa 6. Sezon Tanıtım