Hak Odaklı Yeni Medya Kongresi ikinci gününe ilk günden daha yoğun bir programla devam etti. Program ikinci gün sekiz oturum, bir özel oturum ve bir atölyeyi içeriyordu. Etkinlikler tam gaz CerModern’in birinci ve ikinci salonlarında devam ederken katılım da saygıdeğer akademisyenler, öğrenciler ve konuya ilgili değerli misafirlerin katkısıyla yeni medyaya ve hak haberciliğine dair yeni pencereler açtı önümüzde.
İlk oturumlar saat sabah dokuz buçukta İfade Özgürlüğü ve Endüstriyel Olgular başlıklarıyla iki salonda eş zamanlı başladı. İlk salonda yer alan İfade Özgürlüğü oturumu internette sanatın var olması mümkün müdür konusunu, kamusal alan olan internetin sanatı köhnemiş alanlardan kurtarıp kurtaramayacağı çerçevesinde tartışırken, bir başka konuşmacı ise çevrimiçi oyun sitelerinde üretilen içeriklerin şirketler tarafından nasıl çalınabildiğini Secondlife örneği üzerinden anlattı. Oturumda yer alan son konuşma ise ifade özgürlüğünün ve kişilik haklarının yaşla sınırlandırılamayacağını ebeveynlerin çocuklarının fotoğraflarını Facebook üzerinden paylaşması örneğiyle değerlendirdi.
Kişisel haklara odaklanan bu konuşmaların yanı sıra ikinci salonda ise Endüstriyel Olgular başlığı altında ticari kaygıların oyun siteleri üzerinden nasıl işlendiğine yönelik “tipeez.com” sitesi incelemesi yer alıyordu. Çocukların oyunların istediği görevler karşısında nasıl az bir kazanımla çok emek verip sitelerin ticari kaygıları altında ezildiği anlatıldı. Oturumu kapatan konuşma ise internet reklamlarında kullanılan aldatıcı taktiklerin, içerik odaklı ve davranışçı yaklaşımla ayırt edildiği ve bu iki türün internet reklamlarına nasıl yansıtıldığı konuşuldu.
Günün ilk oturumu kısacık bir aranın ardından yerini Bilişim Hukuku ve Yeni Okuryazarlıklar isimli diğer oturumlara bıraktı. Bilişim Hukuku oturumu İnternet Erişim Engellemeleri ve İfade Özgürlüğü ile Facebook ve Twitter ağlarına erişim engellemelerinin örnek alındığı birbirine benzer konuşmalarla devam etti. İnternet Erişim Engellemeleri ve İfade Özgürlüğü konuşması ifadesinde “Bilişim Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) hukuk devletinde olağan sayılamayacak bir ölçüde aşırı yürütme ve yargı yetkilerine sahip” diyerek yaşadığımız kısıtlamaları ve ifade özgürlüğümüze getirilen yasaklamaları özetledi. Facebook ve Twitter ağlarına getirilen yasaklamaların örneklem olarak kullanıldığı Erişim Engellemelerini içeren konuşma ise Türkiye hükümetinin Facebook ve Twitter şirketlerinden istenen, içeriğe erişim engelleme taleplerinin tüm dünyada istenenden fazla olduğunu ortaya çıkarmış durumda. Hukuki dayanak olarak gösterilen 5651 sayılı kanunun ise amacına uygun kullanılmadığı görülmekte.
Yeni Okuryazarlıklar oturumunda ise “trolleşme” olgusu üzerine yapılan konuşmayla beraber, haber alma hakkının yanıltılması ve Türkiye’de medya okuryazarlığı da kendine yer buldu. Trolleşme olgusu politikayla birlikte değerlendirilirken linç kültürünü de yeniden düşünme noktasında konuşmanın seyri Tanıl Bora referansıyla şekillendi. Haber alma hakkının yanıltılması ise günümüz web sitelerinden “teyit.org” örneği verilerek aldatma haberlerin bireysel haber alma hakkımızı engellemesi ve bununla mücadele edilmesi gerektiği konuşuldu. Okuryazarlık haline gelmesi gereken “medya” ise Türkiye’deki onuncu yılında öğretimden giderek uzaklaşarak “seçmeli ders” ifadesi altında sıkıştı. Bu kapsamda 2014 önemli bir değişim yılıydı.
Verilen öğle arasının ardından salonlardan biri Mültecilik konusuna ev sahipliği yaparken diğer salonda ise Özel Oturum olarak İletişim Hakkı ve Dijital Haklar (Prof. Dr. Mehmet Yüksel anısına) başlığı altında dört konuşma yer aldı. Mültecilik konulu oturum birinci salonda başlarken, gazetelerin Twitter hesaplarında yer alan Suriyeli mültecilere yönelik haberlerin Sabah, Sözcü ve Hürriyet örnekleri üzerinden değerlendirilişi de ilk konuşmaydı. Çoğunlukla “kaçak, kaçak göçmen, yasadışı mülteci” gibi kavramlarla hakkında tweet atılan Suriyeli mülteciler bir mağduriyet de göç ettikleri toplumlarda yaşıyorlar. Bu konuda Suriyeli mültecilerin yeni medya pratikleri üzerine yapılan konuşma, Suriyelilerin medya aracılığıyla kendilerini ifade edebilmelerine ve iletişim kurmalarına yardımcı olduğunu gösteriyor.
Özel oturum ise “Quo Vadis? Homo Deus’tan Müştereklerimize” başlıklı konuşmayla başlayıp, konuşmacı tarafından pek çok soruyla şekillenmiş ve nihayetinde “Sosyal medyayı ortak çıkarın içinde görüyorum ve halka ait olması gerektiğini savunuyorum” sözleriyle bir önceki günkü oturumlarda da söz edilen Dijital Halk Üniversitesine hatırlatmada bulunuyordu. Gezi Parkı Sonrası Oluşan Hak Odaklı Dijital Oluşumlar isimli konuşma ise Gezi Parkı eylemlerinin sonrasında ortaya çıkan oluşumların sürekli olduğunu ancak sonrasında kolektiflerin başka yönlere savrulduğuna dikkat çekiyor. Bu dönemde ortaya çıkan pek çok farklı oluşum da Gezi Protestoları sonrası ortaya çıkışıyla konuyla ilgili ilham veren oluşumlar olduğu ise aşikar. Bütün yapılan çalışmalara karşın ortaya çıkan haberlerin doğrulanması gerektiğiyse üzerinde durulması gereken bir konu. (Doğrulama çalışmalarına katkıda bulunmak isterseniz geziarchive.wikispaces.com / internettr.wikispaces.com ve secimturk.wikispaces.com) Özel Oturumun diğer iki konuşmacısı ilk iki konuşmacıdan bağımsız olarak Dijital Demokrasiye ve Sanal Alemde LGBTİ bireylere özgürlük ve sansür konularına odaklandı.
Direniş Pratikleri ile Hak Sorumluluğu ve Kampanyalar başlıklı konuşmalar alışılageldiği üzere aynı zamanda başladılar. Direniş Pratikleri oturumunun konuşmacılarından birinin odaklandığı Gezi Nostaljisi üzerinden Gezi Parkı Olaylarına Bakış isimli konuşmanın kullandığı Facebook’un hatırlatmalarıyla geçmişte o gün ne paylaşım yaptığına dair gelişen nostalji duygusu Gezi Parkı eylemlerini canlandıran önemli bir pratik olmuştur. Diğer konuşmacıların da üzerinde durdukları ortak nokta Gezi Parkı Eylemleri sırasındaki sosyal medya kullanımının bir devrim niteliğinde olduğudur.
Hak Savunuculuğu ve Kampanyalar oturumunda yalnızca iki konuşma yer alıyordu. Bunlardan biri Dijital Medya’da Engellilerin Temsilini Facebookta oluşan engelli sayfaları üzerinden değerlendirirken, Facebook sayfalarının engelli bireyler üzerinde olumlu etkisi olduğuna dikkat çekmesinin yanında sayfanın kendi içerisinde bile bazı ayrışmaların olduğuna ortaya koydu. İkinci konuşmada üstünde durulan ise Periscope uygulamasının kamusal ve özel alan ayrımında önemli olduğuna vurgu yapan bir içeriğe sahipti. Periscope uygulamasının önemi ise kamusal alan ile özel alanın arasındaki sınırı belirsizleştirmesinden kaynaklanıyordu.
Kongrenin son oturumu Katılım ismine sahipken, ikinci salonda ise Korsan Parti’nin yürüttüğü Kişisel Veriler ve Mahremiyet adlı bir atölye gerçekleşti. Katılım oturumu Görünmez Kılınan ‘Sakatlık’ isimli konuşmayla başlayarak sosyal medya üzerinde sakat bireylere karşı yönelen sözsel davranış biçimlerine odaklandı. Oturumun son konuşması ise Yeni Medyada Yürütülen Sosyal Hak Mücadelelerinin Hesap Verilme noktasında kısa bir değerlendirilmesine odaklanıyor. Burada istenen sosyal hak denen ve devletin “olumlu bir edim”de bulunmakla ve “hesap vermek”le yetkili oldukları kavramın, zaman içerisinde yeni medyanın kullanım oranının artışıyla hesap verilme taleplerinin dile getirilme aracı oluşuna odaklanıyor.
Korsan Parti’nin yürüttüğü Kişisel Veriler ve Mahremiyet isimli atölye de konunun başka bir açısı olarak kişisel verilerimizin ne şekilde ele geçirildiğine, yazılımlar aracılığıyla elde edilen bilgisayar verilerimizden telefon uygulamalarımıza kadar ve hatta teknolojik sayılacak pek çok araç tarafından sürekli izlendiğimiz, gözlendiğimiz ve kaydedildiğimiz bir dünya içerisinde bulunduğumuza dikkat çekiyor. Telif hakları diyerek sürekli erişimi engellenen alanlar internet kullanıcılarından esasında reklamlar aracılığıyla bilgi topluyor. Bu noktada internete yayılması olası bilgilerin tamamen engellenemeyeceğini ve mahremiyetimizi tam olarak koruyamayacağımızın bilincine varmakla birlikte bazı tedbirlerle bunu aşabileceğimize değiniyor iki konuşmacı da. Özgür yazılım kullanmak bunlardan ilki olmakla beraber, internet tarayıcımızın “duckduckgo.com” olması, telefon mesajlaşmalarımızı Signal uygulaması üzerinden yapmamız, mailleşmelerimizi şifreleme yöntemleriyle göndermemiz gibi basit fakat etkili yöntemler kişisel verilerimizi bir gün hiç tanımadığımız birinin hücrelerinde bulmamızı engelleyebilir.
Çok fazla farklı beynin farklı alanlarda yaptıkları konuşmaları yetişebildiğimizce dinledik, yetişemediklerimizi ise sevgili Sosyalkafa ekibinden Merve, Gökçe ve İlden hanım aracılığıyla sosyal mecralardan takip ettik. Yazımı yazarken bana yardımcı olan paylaşımları için hepsine tekrar çok teşekkür ederim. Bana bu kongreye katılma fırsatı tanıdığı için sevgili hocam Erkan Saka’ya da ayrıca bir teşekkürü borç bilirim. Tabii bu organizasyona katkısı olan akademisyenlerden –üniversitelerde veya sokakta-, katkısı olan tüm öğrencilere ve kongreye katılımları ve sorularıyla katkıda bulunan tüm misafirlere teşekkür ederim. Çünkü bir kişi eksik olsaydı bu güzel etkinlik aynı olmazdı. Kapanış oturumuna ve Sonuç Bildirisine ayrıca değinmeme gerek yok olmamalı. Sanırım iki gün boyunca koca bir ekibin parçası olduğumuzu ve bu ekibin de tıpkı benim düşüncelerimin ve sonuç bildirisinin gösterdiği gibi “Her yer akademi ve biz her yerde öğrenmeye, araştırmaya ve katkıda bulunmaya açığız” dediğini içtenlikle hissediyorum. Teşekkürler…