Yazar: Serhatcan Yurdam

  • Avrupa Hiphop Çalışmaları Ağı’ndan Konferans Çağrısı: #BreakingRules

    Avrupa Hiphop Çalışmaları Ağı’ndan Konferans Çağrısı: #BreakingRules

     Fotoğraf: İzmir, Alsancak’ta bir duvar. “Riot Girl Attack” • RGA Crew’den bir graffiti çalışması, 2019 [Sosyal Kafa]


    European Hiphop Studies Network, bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilecek yıllık buluşma için katılım çağrısı yaptı.

    Bu yazıda, organizasyon komitesinde yer aldığım bu buluşmanın çerçevesini çizeceğim. Buluşma, uluslararası katılımla gerçekleşeceğinden toplantının dili İngilizce olacak. Dileyenler bu metin yerine meramımızı açıkça yansıtan çağrı metninin orijinal versiyonunu okuyabilir. Link burada.


    European Hiphop Studies Network‘ün (EHHSN) düzenlediği yıllık buluşma dizisinin üçüncüsü bu yıl Hollanda’nın Rotterdam kentinde gerçekleştirilecek. Toplantının resmi başlığı; “Breaking Rules: The 3rd Meeting of the European Hip-Hop Studies Network (EHHSN)” şeklinde.

    Sonda söyleneceği baştan belirmekte fayda var. Malum durumlardan dolayı; pandeminin seyrine bağlı olarak toplantının bütünüyle çevrimiçi yapılma ihtimali var. Elbette dilediğimiz bir format değil. Ancak gidişata göre bu seçeneğe başvurulabilir. Yine de iyimser senaryoda, toplantı 11-13 Eylül’de Rotterdam’da gerçekleşecek ve her iki senaryoda da toplantı çevrimiçi katkılara açık olacak.


    “Kalıpları Kırmak”

    Toplantının başlığında dikkat çeken “Breaking Rules” vurgusu, bu yılki tema hakkında bir izlenim uyandırıyordur muhtemelen. Temelde bilginin üretimi, paylaşımı ve bir adım öncesinde; bilginin hangi aktörler tarafından üretileceğiyle ilgili bir vurgu bu. Daha açık ifadeyle; katılım çağrısı yalnız akademisyenleri, araştırmacıları değil; Hip-Hop kültürünün aktörlerini de kapsıyor.

    Çağrı metnindeki ifadeyle “Kuşkusuz, bilimsel araştırmaların normları, değerleri ve uygulamaları, Avrupa içinde ve dışında Hip-Hop çalışmaları alanını bir şekilde şekillendirdi ve oluşturdu. Bugün, akademi nihayetinde Hip-Hop’u devam eden damgalamalara rağmen ilgiye mazhar bir çalışma nesnesi olarak kabul etmiş gibi görünüyor…” Ancak bu  başlı başına yeterli olmadığı gibi kültürün bir nesne olarak inşasında çeşitli handikapları beraberinde getiriyor. Bu sebeple de çağrı metninde açık bir ifadeyle “Hip-Hop kültürünün kuralları, sınırları ve bilgi rejimlerinin de bu çalışma alanı üzerinde bir etkisi olmalıdır” tespiti yapılıyor.


    Bütün bunlar yalnızca katılımcı çeşitliliğini değil; katkı biçimlerinin de daha hibrit olmasını ve etkileşimsel formları kapsamasını da gerektiriyor diyebiliriz. Bu sebeple de toplantıda gerek akademisyenler gerek pratiğin içinden gelenler alışılageldik sempozyum, konferans formatlarına bağlı kalmak zorunda değil. Bu anlamıyla da yaygın kabul gören ve uygulanan akademik toplantı “kurallarını ihlal eden”; “kalıpları kıran” katkılar yapılabilecek. “Breaking rules” vurgusu bahse konu formata gönderme yapıyor. Hatta bunun da ötesinde klasik formatın dışındaki girişimler tercih sebebi diyebiliriz. Zaten “call for papers” yerine “call for submission” şeklinde çağrıya çıkıldı.


    Çağrı metninde katkı formatlarına yönelik şöyle bir vurgu söz konusu:

    “Bu toplantı için yaklaşımımız “kalıpları kırmak” olduğundan araştırmacıları ve uygulayıcıları etkileşimli formatlar kullanarak bilgiyi sunma yollarını yeniden düşünmeye davet ediyoruz. Geleneksel konferans sunumlarından inhiraf etmenizi öneririz. Sunum formatları arasında canlı laboratuvarlar, poster sunumları, sanatçı-akademisyen diyalogları, interaktif atölye çalışmaları, ana içkin analizler, performanslar, eylem araştırması ve öyküleme yer alabilir.”


    Bu vurgular esasen, Hip-Hop çalışmalarında temel bir tartışma eksenine dayanıyor. Hip-Hop çalışmaları alanının aktörleri (araştırmacılar); Hip-Hop kültürünün her düzeydeki aktörleri ile doğrudan bir etkileşime girmeden; bilgi üretme sürecini etkileşimsel kılmadan araştırmacılar araştırma nesnelerini dört başı mamur şekide inşa edebilir mi? Peki bu angajmanın sınırları ne olacak? Bir araştırma alanı olarak kurumlaşma evresinin belirli bir aşamasına gelen Hip-Hop çalışmalarında bu sorular artık yüksek sesle soruluyor ve birçok araştırmacı benzer hassasiyetlere vurgu yapıyor.


    Zaten EHHSN’nin bir ağ olarak varlığının temel amaçlarından biri bu refleksif pozisyona ilişkin, alanı dönüştürücü müdahalelerin gerçekleşebilmesine vesile olmak. Bu yılki toplantı formatının hem katkı biçimleri hem katılımcı zenginliği açısından amacı bahse konu handikapları aşma çabasına dayanıyor. Tabii bu pozisyon bir yanı ile uzlaşmalar içerdiğigibi diğer yandan gerilim ya da kırılmaları da içeriyor.


    Yani özetle Hip-Hop kültürünün temel karakteristiği olan “Keep it real” perspektifi ile bilimsel disiplinin metodolojik hassasiyetleri arasında nasıl bir diyalog ve füzyon oluşturulabilir. Hem Hip-Hop’ın hakkını verip hem bilimin hakkını vermek meselesi… Bu çelişkilerin pratikte araştırmacılar için türlü deneyimler doğurduğunu söylemek abartı sayılmaz. İşte bu yıl gerçekleşecek toplantının esas amacı bu deneyimlerden de hareketle yeni ve özgürleştirici bilgiler üretebilmek ve nihayetinde Hip-Hop çalışmalarına yönelik perspektifimizi yansıtan bir konferans çıktısı üretebilmek.


    Çağrı metninde bu amaç şöyle ifade ediliyor:

    “Ağ toplantımız için, araştırmacılardan hem belirli bir Hip-Hop kültürü konusundaki önemli bilgilerini hem de o araştırmayı yapmak için meşruiyet geliştirmek zorunda oldukları deneyimlere dair perspektiflerini paylaşmalarını istiyoruz. Bu nedenle sizi akademik dünyadaki bir ayağınızla ve Hip-Hop kültüründeki diğer ayağınızla deneyimlerinizi paylaşmaya davet ediyoruz. Böylece bu konferansta katılımcılara, hip-hop çalışmaları alanındaki yolculuklarımız ve bu yolculuğun Avrupa sathındaki seyri hakkında ‘perde arkasına’ dair bakış açıları sunacağız.”


    Format ve Başvuru Süreci

    Yukarıda detaylı bir şekilde bahsedildiği üzere düzçizgisel sunum ve bildiri metinlerinin dışında içerik önerilerinde bulunabilirsiniz. Bunun yanı sıra toplantının, antropoloji, müzikoloji, sosyoloji, sanat, dil çalışmaları, iletişim çalışmaları gibi alanlardan geniş bir disipliner çeşitliliğe açık olduğu gibi, Hip-Hop kültürünün aktörlerinin de katkısına açık olduğunun bir kez daha altını çizelim.


    Format ve başvuru süreci hakkında bilgileri şu şekilde sıralayabiliriz:

    • Öneriler görsel / işitsel ve yazılı metin olarak sunulabilir.
    • Görsel / işitsel metinler en fazla iki dakika olmalı ve .mp4 dosyası olarak gönderilmelidir.
    • Yazılı öneriler bir başlık, 250 kelimelik özeti ve kısa biyografik metin içermelidir.
    • Başvurularınızı en geç 29 Mayıs 2020’ye kadar hiphopstudiesNL2020 [at] lkca.nl adresine gönderiniz.
    • Özellikle akademik olarak daha az görünür olan ve daha geniş bir yelpazeden sanatçı ve uygulayıcılardan gelen başvurular memnuniyetle karşılanacaktır.
    • Başvurular, organizasyon komitesine sunulmadan önce mümkün olduğunca anonim hale getirilecektir.
    • Komite, 1 ve 12 Haziran 2020 arasındaki teklifleri seçecek ve ardından geri bildirimde bulunacaktır.


    Toplantı Hakkında

    Toplantı Rotterdam’da ve / veya çevrimiçi olarak gerçekleşecek. Katılımcılara, dünya çapındaki Kovid-19 salgını konusunda seyahat koşulları hakkında netlik oluşuncaya kadar seyahat ve konaklama ayarlamalarını önermiyoruz. Bu açıdan çevrimiçi sunum formatını da düşünerek ve fikirlerinizi başvurularınıza dahil ediniz. Başvuruların ardından toplantının formatı hakkında nihai durumu sosyal medya kanallarımızdan duyuracağız.

    Sunum formatınızla ilgili sorularınız varsa veya fikir alışverişinde bulunmak istiyorsanız komite ile temas kurmaktan çekinmeden; yukarıda belirtilen mail adresine sorularınızı iletebilirsiniz.

    • Web: https://europeanhiphopstudiesnetwork.wordpress.com/
    • Facebook: https://www.facebook.com/groups/europeanhiphopstudiesnetwork
    • Haber Bülteni: http://eepurl.com/dBR48L


    Organizasyon Komitesi

    Joan Biekman (Cultuurschakel The Hague), Amalia Deekman (LKCA), Frieda Frost (Deutsche Sporthochschule Köln), Miriam Geerdes-Gazzah (bağımsız araştırmacı), Steven Gilbers (Groningen Uni), Rachel Gillett (Utrecht Uni), Simon Mamahit (Cultuur Oost & Poppunt Gelderland), Claudia Marinelli (LKCA), James McNally (bağımsız araştırmacı), Sina A. Nitzsche (Ruhr Uni Bochum), Aafje de Roest (Leiden Uni), Griff Rollefson (College Cork Uni.), Serhatcan Yurdam (Ege Uni)

    “Breaking Rules” başlıklı bu yılki toplantı, EHHSN ile National Centre of Expertise for Cultural Education and Amateur Arts Utrecht (LKCA), Urban Culture Weekend, CIPHER: Hip-Hop Interpellation Cork ve Rotterdam’daki Urban Street Culture Weekend’den çeşitli partnerlerin iş birliğiyle gerçekleştiriliyor.

    European Hiphop Studies Network Hakkında

    EHHSN’nin kendi tanıtım metni şöyle:

    Avrupa Hip-Hop Araştırmaları Ağı, Mart 2018’de Dortmund’da araştırmacı Sina Nitzsche tarafından kurulan bir akademik ağ. Ağın amacı; Avrupa genelinde, sanatçılar, uygulayıcılar, akademisyenler, eğitimciler, siyasa yapıcılar ve kamu arasında diyalog ve iş birliği gerçekleştirmek. Ağ, Avrupa’daki Hip-Hop kültürü (kültürlerileri) ile ilgili araştırmaları teşvik etmeye ve kültürel ve siyasi otoriteler arasında buna saygı uyandırmaya adanmış bir girişimdir. Ağın “Avrupa” anlayışı, Hip-hop’un saygı, açıklık ve karşılıklı anlayış ilkelerine dayanarak, kıtayı ve tüm insanlarını ifade ediyor. EHHSN’in; ırk, etnik köken, cinsiyet, sınıf, cinsel yönelim, yaş, coğrafi köken açısından kapsayıcı olduğunun altını çizelim.


    Katkılarınızı bekliyoruz.

    Hip-Hop’la kalın!

  • Koronavirüs Nasıl Haberleştirilmeli? Gazeteciler İçin Öneriler

    Koronavirüs Nasıl Haberleştirilmeli? Gazeteciler İçin Öneriler

    Fotoğraf: Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının duyurulmasının ardından, otobüs durağında maske satan genç adam. 11 Mart, İzmir


    Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 114 ülkede toplam 118 bin vaka ve 4 bin 291 ölüme işaret ederek üç gün önce koronavirüsü pandemi ilan etti. Bu tabloya gazetecilik açısından bakınca global medya gündeminin koronavirüse endekslendiğini söylemek pek şaşırtıcı sayılmaz.

    Koronavirüs, tıptan istatistiğe farklı alanlarda belli düzeyde uzmanlık gerektiren bir haber konusu olduğundan, gazetecilerin bu konuda içerik üretmesi hem zorlu hem de risklere gebe. Ancak dezenformasyonun önüne geçmek ve doğru bilgiyi yurttaşlara ulaştırmak da bir o kadar hayati. Bu kırılgan durumun üstesinden gelmek için -özellikle Twitter’da- gazeteciler, akademisyenler ve sivil toplum aktivistleri arasında bilgi paylaşımı aktif bir şekilde devam ediyor. Bu kapsamda birkaç gün önce bir hamle de Oxford Üniversitesi’ne bağlı Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü‘nden (RISJ) geldi.

    RISJ, “Dünyanın dört bir tarafındaki haber odaları #CoronavirusPandemic‘i ele alırken birçok zorlukla boğuşuyor” tespiti ile “mevcut krizin nasıl haberleştirileceğine dair yararlı tavsiyeler içeren” yayınları  bir tweet zinciri halinde paylaştı.  Bahse konu içerikler, gazetecilik alanının çeşitli düzeydeki aktörleri için yararlı olacağı gibi, yurttaşların da medya okuryazarlığı becerilerine katkı sağlayabilecek türden.

    RISJ, takipçilerine bu içerikleri yararlı buldukları taktirde çevreleri ile paylaşma çağrısında da bulundu. Biz de bu çağrıya uyarak RISJ’in paylaşımlarını ilgili yazılardan elde edilen bilgi notları ve özetler eşliğinde Sosyal Kafa’da listeliyoruz:

    RISJ’in ilk paylaşımı, News Co/Lab‘deki çalışmaları ve dijital okuryazarlık, teknoloji, gazetecilik hakkındaki yazılarıyla bilinen Dan Gillmor‘un son günlerde konuşulan yazısı üzerine: The coronavirus crisis demands journalism collaboration, not competition

    Başlığından da anlaşılacağı üzere Gillmor, koronavirüsle ilgili mevcut durumun, gazetecilik alanının temel karakteristiği haline gelen rekabeti değil; işbirliği gerektirdiğini savunuyor.

    Gillmor, koronavirüsle birlikte ortaya çıkan durumun medyadaki izdüşümünü, “…doğru bir şekilde örgütlenmiş, büyük bir gazetecilik koalisyonuna duyulan ihtiyaç hiç bu kadar belirgin olmamıştı” sözleriyle özetliyor. Gazetecilik alanında, idealize ettiği türden bir işbirliğiyle kotarılacak gazeteciliği ise şöyle karakterize ediyor: Soğukkanlı ama etkin; geniş kapsamlı ama derinlikli, titiz, şeffaf, etkileşime açık, erişilebilen içeriklerle yarar sağlayan bir gazetecilik…

    Dan Gillmor’un bu yazısı, yalnızca koronavirüs bağlamında değil, genel olarak haber ekosisteminde gittikçe ihtiyaç duyulan; tecimsel motivasyonlardan azade kolektif girişimlerin önemine yapılan vurgu açısından da dikkate değer.

    RISJ’nin ikinci paylaşımı, bilim ve teknoloji temalı ABD’nin köklü yayınlarından Scientific American‘da, Harvard Üniversitesi’nden epidemiyolog Bill Hanage ve Marc Lipsitch tarafından yazılan bir blog yazısı: How to Report on the COVID-19 Outbreak Responsibly

    Hanage ve Lipstich, “Büyüyen COVID-19 salgını hakkında ortaya çıkan enformasyon bolluğu, gazetecilere ve haber yapımında görüş aldıkları bilim insanlarına çeşitli zorluklar getiriyor” diyerek hem habercilerin hem bilim insanlarının kamusal sorumluluğuna dikkat çekiyor: “İyi habercilik ve bilim, geçerli enformasyon kaynaklarını dedikodulardan, yarı gerçeklerden, ‘yılan yağı ilaçlarından’,  finansal olarak teşvik edilen tanıtımlardan ve politik motivasyonlu propagandadan ayırmak zorundadır.”

    Yazarların bu çaba odağında en temel önerileri, haber yapımında dikkat edilmesi gereken bir enformasyon sınıflandırması, ki bu sınıflandırma içeriğin doğru konumlandırılması ve manipülatif sonuçlara yol açmaması için hayati görünüyor.

    Bahse konu sınıflandırma kaba bir kategorizasyonla şöyle ifade ediliyor:


    1. Doğru olduğu bilinenler(Olgular)
    2. Doğru olduğu düşünülenler (Olgulara dayalı uzman değerlendirmeleri, açıklamalar, tahminler, çıkarımlar)
    3. Görüşler ve spekülasyonlar

    Gazetecilerin hem haber yazım sürecinde kullandıkları enformasyonu konumlandırırken, hem yaptıkları haberi yayımlarken bu kategorizasyona dikkat etmeleri ve nihayetinde okurlarını da bir şekilde buna ilişkin bilgilendirmeleri yararlı olabilir.

    Hanage ve Lipstich, bunların yanı sıra, bilgi kaynaklarının çeşitliliğine özen göstermek gerektiğinin altını çiziyor. Yazarlar, koronavirüs gündeminin oldukça yakıcı bir gündem olduğunu ve sosyal medyada konunun etki alanı açısından hem gazetecilerin hem bilim insanlarının üretime teşvik edildiğine dikkat çekerek bu noktada aceleci davranmamak gerektiğine vurgu yapıyor. Yazarlar, kişisel ve endüstriyel motivasyonlara kapılmamak gerektiğini belirterek, meselenin kamu sağlığı açısından önemini bir kez daha hatırlatıyor ve ekliyorlar:  “Unutmayın, virüs haberleri takip etmiyor ve Twitter’ı önemsemiyor.”

    RISJ’in dördüncü paylaşımı Harvard Üniversitesi, Shorenstein Center on Media, Politics and Public Policy‘ye bağlı Journalist’s Resource‘un gazeteciler için önerilerde bulunduğu bir içerik: Covering COVID-19 and the coronavirus: 5 tips from a Harvard epidemiology professor

    Bahse konu içerik temelde yukarıda bahsedilen Hanage ve Lipstich’in yaklaşımına dayanıyor. Journalist’s Source, Hanage’in görüşlerine dayanarak beş maddelik bir öneri sunuyor:


    1. Uzmanlar dikkatle seçilmeli ve her uzmanın her konuda fikir beyan edebileceği yanılgısına kapılmamalı.
    2. Doğru olduğu bilinenler (olgular),  doğru olduğu düşünülenlerden  (olgulara dayalı açıklamalar) ve spekülasyon ya da görüşlerden ayırt edilmeli.
    3. Henüz yayınlanmamış/yayın aşamasında olan akademik araştırmalardan elde edilen bulgulara atıfta bulunurken dikkatli olunmalı.
    4. Şaşırtıcı, sıradışı, yeni teorilerin ve iddiaların haber değerini ölçmek için akademisyenlerden yardım istenmeli. Eldeki enformasyon, uzmanlardan yardım alınarak doğrulanmalı.
    5. Bilimsel konuları düzenli ve başarılı şekilde haberleştiren gazetecilerin çalışmaları takip edilmeli.

    RISJ’in beşinci paylaşımı, Caroline Chen‘in araştırmacı gazetecilik platformu ProPublica‘da yayımlanan  yazısı: I Lived Through SARS and Reported on Ebola. These Are the Questions We Should Be Asking About Coronavirus.

    Chen, sars virüsü sürecini 13 yaşında iken bizzat deneyimlemiş. Ancak esas vasfı, bu deneyimin ötesinde bir gazeteci olarak ebola ve zika virüsü hakkında araştırmalara dayalı haber yapım süreçlerine katılması ve deneyim kazanması. Bu açıdan, koronavirüs ile ilgili haber yapımını önceki deneyemleriyle karşılaştırarak kamusal, siyasal, bürokratik, tıbbi açıdan konuyu karşılaştırmalı bir şekilde gözlemleme şansına sahip. Bu gözlemler de belli içgörüler üretmesine olanak sağlıyor.

    Chen, ABD bağlamında örnek vaka olarak koronavirüs testlerine (test kiti sayısı vb.) değiniyor ve yetkililerin verdiği rakamları irdeliyor. Kabaca özetlersek, bu örnekte yetkililerin testlerle ilgili verdiği rakamların yarattığı algı, testlerin uygulama süreci düşünüldüğünde gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Konu özelinde Chen, habercilerin yetkililerce verilen her enformasyona mutlak doğru muamelesi yapmaması gerektiğine ve bu açıklamaların nicel açıdan titizilikle incelenmesi ve araştırmacı gazetecilik pratikleriyle gerçeği ne derece yansıttığının ortaya konması çağrısında bulunuyor. Özetle, nicel veriler haberleştirilirken ve bu verilere dayalı projeksiyonlar enformasyon düzeyinde ifade edilirken oldukça dikkatli davranmak gerek.

    RISJ’nin bir sonraki paylaşımı Poynter Enstitüsü‘nden AL Tompkins‘in yazısı: How newsrooms can tone down their coronavirus coverage while still reporting responsibly

    Tompkins’in odağı ise daha çok haber yazım ve sunum pratikleri ile ilgili. Medyada hakim olan, sansansyonelleştirme girişimlerine dikkat çeken Tompkins, zika virüsü üzerine yazdığı bir yazısını örnek vererek, medyadaki sorunlu pratiklerin nasıl tekrar ettiğine işaret ediyor. Tompkins, haberde dil kullanıma dikkat çekerek, rasyonel bir değerlendirme yerine duyguları harekete geçirerek okurları/izleyicileri paniğe sevk eden haber dilinin problemlerini vurguluyor. Buradan hareketle Tompkins, haber yazımında dikkat edilmesi gereken noktalara temas ediyor:


    1. Sıfatlara değil, olgulara odaklanın:  Evet, ölüm vakaları var ancak bu durum haber başlığında ya da metninde “ölümcül”, “korkunç”, “felaket” gibi nitelemelere başvurmak gerektiği anlamına gelmiyor. Somut olgulara odaklı, serinkanlı bir haber dili inşa edin.
    2. Fotoğraf seçimine dikkat edin: Örneğin her habere maske içeren bir fotoğraf kullanmak zorunda değilsiniz. Klişelerden kaçının. Aksine bu örnekte, bahse konu haberle maske arasında bir korelasyon varmış gibi düşünülmesine, zaten kafa karışıklığının yaygın olduğu bu konuda kafaların daha da karışmasına sebep olabilir.
    3. Haberleri bağlam bilgisi ile çerçeveleyin: Okurlar belli bir bağlama oturmayan ve mümkünse onlara çözüm önerisi/yol haritası/reçete önermeyen haberlerden faydalanmakta zorluk çekiyor. Bu noktada, gazetecilerin haber öykülerini bağlamsallaştırarak, sebepleri, sonuçları ve olası çözüm önerilerini içerecek şekilde yapılandırması gerekiyor.
    4. Yaratıcı olun: Yurttaşlar bu gibi durumlarda gündelik hayatlarındaki haber tüketme eğilimlerinin ötesine geçiyor. Hal böyle olunca, medyaya rağbet artıyor. Bu ilgiye tık tuzaklı haber başlıklarıyla, sansasyonel haberlerle değil, yaratıcı ve bir o kadar da bilgilendirici içeriklerle karşılık verin.

    RISJ’in bir diğer paylaşımı, dezenformasyona karşı girişimleriyle bilinen First Draft‘ın koronavirüs haberlerine ilişkin rehber niteliğindeki bir içeriği: Tips for reporting on Covid-19 and slowing the spread of misinformation

    First Draft’ta yayımlanan  bu içerik, koronavirüsle ilgili haber yapım süreçlerinin enformasyon temelli yürümesi ve mevcut ve olası dezenformayonların üstesinden gelmek için gazetecilere yönelik önerilerden oluşuyor. O önerilerin bir listelemesi şöyle:


    1. Sansansyonel dil kullanımından kaçının.
    2. Görsel seçiminde titiz davranın.
    3. Spekülasyon yapmaktan ya da uzmanlara spekülatif projeksiyonlar yaptırmaktan kaçının.
    4. Okurlara, mevcut durumda yapabileceklerine ilişkin spesifik bilgiler sağlayın.
    5. Okurları -Dünya Sağlık Örgütü vb.- resmi kaynaklara yönlendirin.
    6. Haber öykülerinizde araştırmaları ele alacaksanız titiz ve dikkatli davranın.
    7. Bir değil, birden fazla uzman görüşüne başvurun.
    8. Sınırlı topluluklarda yayılan söylentiyi haberleştirirken dikkat edin. Bu noktada söylentiyi kitlelere yayma riski söz konusu. (SY: First Draft’ın bahse konu yazısında buna ilişkin detaylı bir yönlendirme var.)
    9. İçeriklerinizin okunma ve anlaşılma açısından mümkün olduğunca sade ve basit olmasına çaba gösterin.
    10. Alaycı veya aşağılayıcı dilden kaçının. Komplo teorileri ya da korkularla hareket eden okurları alaycı ve aşağılayıcı bir dille yabancılaştırmaktan kaçının.
    11. Okurların ne istediğini anlayın ve veri boşluklarını sorumlu gazetecilikle doldurmaya çalışın.
    12. Haber içeriklerinde haritalama gibi veri görselleştirme ve tasarım gerektiren unsurları dikkatli ve doğru şekilde yapılandırın.

    First Draft’ın rehber niteliğindeki yazısında örnek olması açısından doğru haber başlıkları ve yararlı kaynaklara ilişkin de bir listeleme mevcut.


    RISJ’in bir diğer paylaşımı, insan-makine etkileşimi, veri görselleştirme gibi alanlarda çalışan bilgisayar bilimcisi Evan M. Peck tarafından yazılan bir tweet zinciri.

    Peck’in tweet zinciri esas itibarıyla, istatistiklere dayalı veri haritalamalarına ilişkin muhtemel sorunlara değiniyor. Yine bu bağlamda değerlendirilebilecek bir diğer paylaşım ise ideal bir veri görselleştirmenin nasıl olabileceğine dair somut bir örnek üzerine. Bu paylaşım, esasen The Economist’te yayınlanan bir içeriğin mikrobiyolog Dr. Siouxsie Wiles ve karikatürist Toby Morris tarafından GIF formatında uyarlanmasına dayanıyor.

    RISJ’ın paylaştığı GIF’in yer aldığı yazı şöyle: The three phases of Covid-19 – and how we can make it manageable

    RISJ’ın tweet zincirinde son olarak medya kuruluşlarının ürettiği yeni formatlarla ilgili bir paylaşım söz konusu.

    RISJ, bu başlık altına İspanyol yayın kuruluşu Cadena SER‘in koronavirüs temalı podcast yayınına başladığına dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra New York Times, Quartz gibi mecraların tematik haber bültenleri hazırladığına işaret ediliyor.

    Bu tür tematik yayın pratikleri, kronolojik ve birikimsel olması açısından, dağıtık haldeki enformasyon bolluğu içinde yönünü kaybeden okurun haber takibi yapmasını da kolaylaştırabilir.


    Yukarıda listelenenler, koronavirüsle ilgili gelişmelerin haberleştirilmesinde gazeteciler için türlü zorluklara işaret ediyor. Bu yüzden de ne yapılması gerektiğine dair burada listelendiği türden bilgi, analiz ve içgörülere ihtiyaç var. Bunlar gazetecilere a) mevcut hatalarını gösterebilir, b) olası hatalara karşı uyarıcı olabilir ve  c) atılması gereken adımlar konusunda onlara rehberlik edebilir.

    Bu normatif, ideal önerileri sıralarken elbette mesleğin pratik koşullarının gazetecileri sürekli negatif yönde etkilediğini ve onları bir şekilde yanlış yapmaya “zorladığını” da hesaba katıyoruz. Ancak bu, yurttaşların doğru ve güvenilir haber alma haklarını gözeten ideallerin daha fazla konuşulmasına da mani olmamalı.

    Hele, böylesi bir halk sağlığı meselesi söz konusu iken.

     


    Bu yazıyı Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün tweet zincirinde atıf yapılan içeriklerle sınırlı tuttuk. Ancak bu tema kapsamında elbette çok daha fazla bilgilendirici ve yol gösterici içeriğe ulaşmak mümkün.

    Sizler de ilginizi çeken ve yararlı olacağını düşündüğünüz önerilerinizi @sosyalkafa ‘ya mention atarak ya da #SosyalKafa etiketi ile paylaşabilirsiniz.


     

  • Dijital Çağda Gazetecilikle İlgilenenler İçin Dört Yeni Kılavuz

    Dijital Çağda Gazetecilikle İlgilenenler İçin Dört Yeni Kılavuz

    Kendisini “dijital çağda güven ve hakikat ile ilgili zorlukların üstesinden gelmek için çalışan gazetecileri, akademisyenleri ve teknoloji uzmanlarını destekleyen kâr amacı gütmeyen bir kuruluş” olarak tanımlayan First Draft, dijital haberciliğin karşılaştığı temel sorunlara ilişkin çözüm önerileri içeren kılavuz serisini erişime sundu.

    First Draft, seri olarak yayımlanan kılavuzları “Haber toplama, doğrulama, sorumlu habercilik, çevrimiçi güvenlik, dijital reklamlar ve ötesini kapsayan her kitap, dijital gazeteciliğin modern çağdaki zorluklarını araştırmak için bir başlangıç ​​noktası olarak tasarlanmıştır” sözleriyle duyurdu.

    Kılavuzlar Hangi Konuları El Alıyor?

    First Draft’ın yayımladığı dört kılavuz günümüz gazeteciliğinin karşılaştığı bazı temel sorunlara odaklanmakta. Temel başlıklar ve kılavuzların  PDF linkleri şöyle:

    Enformasyon Düzensizliğini Anlamak

    Sosyal Web’de Haber Toplama ve İzleme

    Çevrimiçi Enformasyonun Doğrulanması

    Enformasyon Düzensizliği Çağında Sorumlu Habercilik

  • Google Çevirmen Araç Seti yakında kapanacak

    Google Çevirmen Araç Seti yakında kapanacak

    Google, tekelleşme ve mahremiyet odaklı çeşitli eleştirilere rağmen, türlü web aracıyla birçoğumuzun vazgeçilmezi. Eleştirilere hak versek bile, “Google dostum değildir ama beni yarı yolda da bırakmaz” kolaycılığıyla hareket ettiğimiz bir gerçek. Ancak Google dilediği zaman bizleri yarı yolda bırakıyor. Bu bahsi Google’ın dilediği zaman bir uygulamayı tarihin tozlu raflarına kaldırması meselesi üzerinden açıyorum. Buna ilk akla gelen örneklerden biri,  kapatılma kararıyla kullanıcıları hayal kırıklığına uğratan  Google Reader’dı, ki yıllar sonra bile bu zamansız vedanın yankılarına şahit olmuştuk.

    Bu sefer çok fazla ön plana çıkmasa da, meraklısına hitap eden bir başka Google aracının vedası kapıda: Çevirmen Araç Seti yakında kapanacak.

    Google Çevirmen Araç Seti, 4 Aralık’ta kapanacak

    Google, Çevirmen Araç Seti’nin 4 Aralık 2019’da kapanacağını kullanıcılara şöyle duyurdu:

    “Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Çevirmen Araç Seti kullanımında azalmaya şahit olduk. Bu yüzden şimdi, yıllar ve çevrilmiş milyarlarca kelimeden sonra, Çevirmen Araç Seti’ne veda ediyoruz. Dünyanın her yerinden kullanıcılarımıza sıcak bir teşekkürü borç biliyoruz.”

    Google Çeviri Araç Seti hacimli projelerde ve çok-katılımcılı çeviri projelerinde görece profesyonel bir araç olarak kullanılmaktaydı. Ancak Google’ın takdiriyle ömrünün sonuna geldi. Google ise aracın ölüm ilanındaki “sıcak bir teşekkür”ün ardından “İlk başladığımızda, çeviri editörleri için birkaç web tabanlı seçenek vardı ancak şimdi aralarında Google Çeviri‘nin de bulunduğu birçok harika araç var” şeklinde soğuk bir yönlendirmeyle  kullanıcılara başka araçları adres göstermekle yetinmiş görünüyor.

    Google Çevirmen Araç Seti kullanıcıları, kapanış tarihi olan 4 Aralık 2019’dan önce verilerini doğrudan  indirebilecek. Verileri indirmek için gereken bilgilere şuradan ulaşılabilir. Ayrıca verilere, Çevirmen Araç Seti kapatıldıktan sonra bir süreliğine Google Takeout‘tan da ulaşılabilecek.

    Bu gelişmeden Google Çeviri’nin nasıl etkileneceği ilk akla gelen sorulardan olsa da, milyonlarca kullanıcıya hitap eden Google Çeviri’nin bu karardan etkilenmeyeceği Google’ın altını çizdiği hususlardan biri oldu:

    “Google Çeviri kullanımda olmaya devam edecek ve bu değişiklikten etkilenmeyecektir.”

     

  • Haber Odaları için 10 Tespit ve Öneri

    Haber Odaları için 10 Tespit ve Öneri

    Medya ve okur/izleyici/kullanıcı ilişkisi üzerine araştırmalarıyla bilinen Austin Teksas Üniversitesi’ne bağlı araştırma merkezi Center for Media Engagement, geçen yılın son günlerinde, “2018’de Öğrendiğimiz 10 Şey” başlıklı bir yazı yayınladı. Bahse konu yazı, araştırma merkezine bağlı farklı araştırmacıların yürüttüğü araştırmalardan elde edilen bulguların bir çeşit özeti niteliğindeydi. Dijital yayıncılık stratejilerinden, kadın gazetecilere yönelik taciz meselesine kadar geniş bir yelpazede konu çeşitliliğine sahip; medya profesyonelleri için çeşitli tespit ve öneriler içeren bu yazıyı, tazeliğini koruduğu düşüncesiyle ve özgün formatına sadık kalarak çeviri marifetiyle ilginize sunuyoruz.

    1. Web sayfanızın en alt kısmındaki görseller ve linkler okurları sitenizde tutmaya yardımcı olacaktır.

    Okurları sitenizde tutmak her zaman kolay olmayabilir. Araştırmacılar, okurları site içerisinde diğer içerikleri tıklamaya teşvik eden beş noktaya dikkat çekiyor:

    • Linklerle birlikte görsel kullanımı, salt metinden oluşan bir içeriğe kıyasla daha çok tık getirecektir.
    • Sayfanın sonuna konan linkler, sayfanın ortasına konanlara kıyasla daha fazla tıklanma sağlayacaktır.
    • Okura sitedeki diğer haberleri sunarken “Benzer Haberler” gibi jenerik ifadeler daha tercih edilesi görünmekte. “Bu konuda İlginizi Çekecek Diğer İçerikler” vb. görece karmaşık ifadelerden kaçınmakta yarar var.
    • Okura sitenizdeki popüler içerikleri sunmak yerine okurun halihazırda ilgilendiği içerikle benzeşen içeriklere bağlantı vermek daha fazla tıklama getirecektir.

    2. Potansiyel abonelerinin ilgisini çekmek için logonuzu kullanmak yerine insanlara abone olarak ne elde edeceklerini anlatın.

    Araştırmacılar, haber platformlarının e-posta reklamcılığı ve sponsorlu içerikler üzerinden nasıl abone toplayabileceğini inceledi. Ulaştıkları bulgulardan hareketle sıraladıkları öneriler şöyle:

    • İlk akla gelenlerden biri mecranın logosuna yoğunlaşmak olabilir. Ancak bulgular tersine işaret ediyor: Logonuzu kullanmayın. Onun yerine mecranıza ilgi uyandıracağını düşündüğünüz aktif bir gazeteciyi ya da popüler içeriklerinizden güçlü bir görsel tercih edin.
    • Okurlara e-postayla abonelik teklif ettiğinizde abone olmazlara ne kaybedeceklerini değil; abone oldukları takdirde ne kazanacaklarını anlatın.
    • Ücretsiz bülten aboneliğine ilişkin reklamlar, ücretli baskı/dijital erişim abonelikleri için yapılan reklamlardan daha fazla tık alır.
    • Reklam stratejinizi oluştururken çeşitliliğe önem vermenizde fayda var. Tek başına Facebook reklamları büyük olasılıkla doğru bir yatırım stratejisi olmayacaktır.

    3. “Sahte haber” (fake news) ifadesini dilimize pelesenk etmeyi kesme vakti.

    Ezcümle: “Sahte haber” tabirine defaatle maruz kalmak; sahte haberin kendisinden daha sorunlu bir mesele olabilir. Politik/bürokratik seçkinlerin söyleminde “sahte haber” vurgusunun süreklilik kazanması demokrasi açısından sorun teşkil etmekte. Araştırma sonuçlarıyla detaylandıralım:

    • Politik/bürokratik seçkinlerin “sahte haber” hakkında konuşmalarını görmek bireylerin “gerçek” haberi ayırt etme konusunda daha az ehil olmalarına yol açıyor.
    • Seçkinlerin sahte haberler üzerine konuştuğunu görmek medyaya duyulan güveni azaltıyor.
    • Üstelik sahte haber meselesini “partizanlık” üzerinden okumak da doğru. Çünkü siyasal ideolojiler bahse konu farklılıkları açıklamak için başlı başına bir anlam ifade etmiyor. ABD merkezli araştırma gösteriyor ki; muhafazakarların, merkezdekilerin ya da liberallerin sahte haberi ayırt edebilme konusunda bir diğerinden daha ehil olduğunu söylemek söz konusu değil.

    (Çevirenin notu: Elbette bu maddeyi kendi bağlamına odaklanarak değerlendirmeliyiz. Bu açıdan “fake news” vurgusunun Donald Trump’ın siyasal iletişim stratejisinde hegemonik bir araca dönüştüğünü hatırlamak gerekir. Dolayısıyla Türkiye açısından “sahte haber” ifadesinin tedavülde olması ya da sıklıkla dile getirilmesi ABD’dekine benzer bir sorun teşkil etmiyor da diyebiliriz. Türkiye bağlamında meselenin seyri ancak özgün araştırmalarla ortaya konabilir elbette. Ancak (yeni)medya ekosistemimizde “sahte haber” meselesi şimdilik bir karşı-hegemonya aracı gibi görünmekte.)

    4. Siyasal haberlerde pozitif görseller ve konu-odaklı başlıklar Facebook’ta etkileşim ve yorumları artırıyor.

    Araştırmacılar, Facebook’ta dolaşıma sokulan siyasal haberlere ilişkin farklı açıları inceledi: a) Haber başlıkları, görsellerin pozitifliği/negatifliği ve b) haber başlıklarının konu-odaklı olması ve kampanya stratejilerine-odaklı olması durumunda doğan farklı eğilimler. Sonuçlar ise şöyle:

    • Facebook’ta negatif görseller tıklanmayı; pozitif görseller ise reaksiyonları artırıyor.
    • Konu-odaklı başlıklar tıklanmayı azaltıyor; reaksiyonları ve yorumları artırıyor.

    Bir hatırlatmada fayda var: Negatif görselleri ve strateji-odaklı başlıkları kullanarak tıklamayı artırmak cazip görünse de göründüğü kadar kolay olmayabilir.

    • Yapılan araştırmalar, stratejik ve negatif siyasal haberlerin bir çeşit siyasal sinizme yol açabileceği ve medyaya güvensizliği artırabileceğini gösteriyor.
    • Facebook algoritmaları sadece tıklanmaya değil; reaksiyonlara ve yorumlara da öncelik veriyor. Bu açıdan sadece tıklanmaya odaklanmak mecranın total potansiyelini ıskalamaya yol açabilir.

    Tüm bunlar hesaba katıldığında sosyal medya kullanıcısıyla daha fazla etkileşim yakalamak isteyen haber platformları için pozitif görseller ve konu odaklı haber içeriklerini tercih etmek daha doğru bir yol olabilir.

    5. Haber merkezleri farklı toplumsal grupları ortak zeminde buluşturabilir.

    Araştırmacılar, ABD ara seçimlerinden sonra ABD’nin bölünmüş bir toplumla karşı karşıya olduğunu belirterek; dinsel, ırksal, ekonomik bölünmüşlüklerin toplumda “biz” ve “onlar” şeklinde bir kutuplaşmayı beslediğinin altını çizmekte. Aslında durumun Türkiye açısından pek farklı olmadığını söylemek için alim olmaya gerek yok. Bu açıdan, haber mecralarının toplumun kutuplaşmış kesimlerini nasıl bir araya getirebileceğine dair sorular ve yanıtlar oldukça önem arz ediyor. Farklı deneyimleri inceleyen ve diğer akademik çalışmalardan da yararlanan araştırmacıların önerileri şöyle:

    • Medya, dış-grup üyelerini haberleştirirken bu bireylerin haberde kendilerine özgü/kendi karakteristikleriyle var olduklarından emin olmalarına özen göstermeli.

    (Çevirenin notu: “Dış grup” ifadesi kafa karıştırmasın. Georg Simmel’in sosyolojik yaklaşımından bildiğimiz “biz” (iç grup) ve “onlar” (dış grup) şeklindeki ayrımdan mülhem bir ifade. Türkiye özelinde bu konuya ilişkin kamusal tartışma ve ilgili literatür ağırlıkla “öteki” kavramı üzerinden ilerliyor gibi).

    • Dış-grupla iletişime en çok ihtiyaç duyanların çoğunlukla bunun en az farkında olan ve buna ilişkin en az çaba sarf edenler olduğu unutulmamalı.
    • Dış-gruplar arasında kısa ve öz, anlamlı iletişimler mevcut önyargıların azaltılmasında etkili olacaktır.
    • Etkili bir temas yüz yüze, aracılı ve hatta imgesel/temsili olabilir.

    6. Sahte haberlere ve haberlere ilişkin negatif izlenim oluşturmasına karşı kamu mücadelesi.

    Bir diğer araştırmada, Arizona Eyalet Üniversitesi’ndeki News Co/Lab birimi ile birlikte tasarlanan bir çevrimiçi anketle; haber merkezi çalışanları, haber kaynakları ve hizmet ettikleri topluluk üyeleri arasındaki şeffaflığı, bağlılığı ve karşılıklı anlayışı ölçmek amaçlandı. Anketin sonuçları şöyle:

    • Habere karşı negatif tutum sahibi bireylerin sahte haberleri fark edebilme olasılığı daha düşük.
    • Katılımcıların yerel haberlere genel/ulusal haberlerden daha fazla güven duyduğu ancak yerel haberlere ilişkin şeffaflık ve güvenilirlik konusunda endişelerinin de olduğu görülmekte.
    • Katılımcılar yerel haber kuruluşlarının kendi topluluklarıyla ilişkiler geliştirme konusunda daha iyi olabileceklerini düşünmekte.
    • Katılımcıların dörtte üçünün haber, görüş, sponsorlu içerik ve analiz arasında ayrım yapmakta zorlandığı tespit edildi.

    7. Çevrimiçi testler (online quiz) insanları siyasete yakınlaştırıyor.

    Araştırmacılar, çevrimiçi testlerin insanların haber ve siyasete ilgisini ve siyasetle ilişkilenme eğilimlerini artırıp artırmadığını test etti. Siyasal testlerle ünlülere ilişkin testlere katılanların karşılaştırıldığı araştırmada şu sonuçlara ulaşıldı:

    • Siyasal testlere katılanlar, siyaset hakkında daha bilgili hissediyorlar.
    • Siyasal haberlere daha fazla ilgi gösteriyorlar.

    Haber platformları için siyaset-bazlı testler daha fazla okura ulaşmak ve mevcut okurları elde tutmak için iyi bir yol gibi görünüyor. Üstelik bu testlerden oluşturmak isteyen yayıncılar, açık-erişim imkanlarından yararlanabilir. Center For Media Engagement’in erişime sunduğu 150’yi aşkın haber organizasyonunun kullanmış olduğu çevrimiçi test oluşturma ve yayınlama aracına buradan ulaşabilirsiniz.

    8. Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz küresel bir sorun.

    Kadın gazeteciler sosyal medyada okurları/izleyicileriyle iletişim kurmaya çalışırken, çevrimiçi taciz tehdidi ile karşı karşıya kalmakta. Araştırmacılar, dünyanın dört bir yanındaki profesyonel gazetecilerin bu taciz biçimleriyle nasıl başa çıktıklarına ve çevrimiçi tacizin kadın gazetecilerin mesleklerini icra etme pratikleri üzerindeki etkisini mercek altına aldı. Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi tacizin vakit kaybetmeden çözülmesi gereken küresel bir sorun olduğuna dikkat çeken araştırmacıların ulaştığı öne çıkan sonuçlar ise şöyle:

    • Araştırmacıların kadın gazetecilerle yaptığı görüşmeler; kadın gazetecilerin çoğunun sosyal medyada toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyetlerine odaklanan taciz içerikli geribildirimler aldığını ortaya koymakta.
    • Araştırma, kadın gazetecilerin çevrimiçi tacizle mücadelede yalnız hissettiklerine işaret ediyor. Araştırmaya katılarak görüş ve deneyimlerini paylaşan kadın gazeteciler; içinde bulundukları haber organizasyonlarının çevrimiçi tacizle mücadelede daha faal olabileceği ve taciz edilen kadın gazetecilerle daha fazla dayanışabileceklerini vurgulayarak mevcut durumdaki eksikliğe işaret etmekte.
    • Kadın gazeteciler kimi durumlarda kendilerini yönelik tacizi ifşa etme konusunda yeterince özgür hissetmiyor. Buna benzer şekilde, kadın gazetecilerde bağlı oldukları haber kuruluşlarının tacizi “kişisel bir mesele” olarak gördüğü hissi öne çıkıyor.
    • Olası çözümler ise çevrimiçi yorumların daha sıkı denetimi ve profesyonel sosyal medya sayfalarının daha fazla gözetimi şeklinde sıralanıyor.

    9. Tiyatro ve gazeteciliği birleştirmek izler-kitleyi siyasal açıdan güçlendiriyor.

    Center of Media Engagement, The Center for Investigative Reporting partnerliğinde deneysel bir araştırma yaparak; izleyicilerin sivil haklar lideri Vera Mae Pigee’yi konu edinen bir oyuna ne tür tepkiler verdiğini analiz etti. Kâr amacı gütmeyen yerel bir haber organizasyonu olan Mississippi Today’le birlikte ABD’nin Clarksdale şehrinde sahnelenen oyunun ardından seyircilerin tepkileri saptandı. Bahse konu araştırmaya göre;

    • İzleyiciler oyunun ardından siyasi bilgileri ve siyasal süreçlere katılım becerileri açısından kendilerine daha fazla güveniyorlar.
    • İzleyicilerin yerel kamu yetkilileriyle iletişim kurma olasılığı artıyor. Bu, araştırmacı gazeteciliğe dayanan canlı tiyatro gösterilerinin izleyicileri siyasi olarak güçlendirmesine yardımcı olabileceğini gösteriyor.

    10. Yerel medyanın potansiyeline yönelik daha fazla araştırmaya ihtiyaç var. Chicago yerel medyası üzerine yapılan araştırma bunu gösteriyor.

    Center of Media Engagement’e bağlı araştırmacılar, nüfus açısından ABD’nin en büyük üçüncü şehri olan ve hatırı sayılır bir demografik çeşitliliğe sahip Chicago’daki yerel medyaya ilişkin bir araştırmaya imza attı. Chicago’daki yerel bir haber kuruluşu olan City Bureau ile ortaklaşa gerçekleştirilen araştırmada Chicago’da yaşayanların yerel medyaya yönelik tutum ve tercihleri araştırıldı. Chicago; Kuzey/şehir merkezi, Batı Yakası ve Güney Yakası olarak üç ayrı bölgesel boyut baz alınarak incelendi. Çıkan sonuçlar şöyle:

    • Chicago’nun Batı ve Güney Yakası’nda yaşayanlar, yerel medyada yeterince temsil edemedikleri ya da çarpık temsil edildikleri kanaatinde.
    • Chicago’da yerel haber kuruluşlarına dahil olmak da yine en çok bu kesimin ilgilisini çekmekte.
      Tüm bölgelerden gelen ortak kanaat ise, Chicago’nun en önemli sorununun “suç ve hukuki yaptırımlar” meselesi olduğunu yönünde.
    • Bir diğer sonuç ise, araştırmaya katılıp soruları yanıtlayanların ücretsiz bir haber sitesine 10 dolar bağışta bulunmalarının, haberlere erişmek için 10 dolarlık bir ücret ödemelerinden daha muhtemel olduğu şeklinde.
  • Haber doğrulama mecralarına ilgi artıyor

    Haber doğrulama mecralarına ilgi artıyor

    Sosyal medya ortamlarında dezenformasyonun  platformlar-arası, hızlı ve kitlesel boyutta yayılmasına karşı haber doğrulama mecraları önem kazanmaya devam ediyor. Bu mecraların bir işlevi yalan ve yanlış içeriklerin yayılmasının önüne geçmekse, diğer işlevi de yeni medya okuryazarlığının gelişimine katkı sunmaktır denebilir.

    Türkiye ölçeğinde yeni medyaya özgü içerik platformları içerisinde bu amaca uygun mecraların başında teyit.org geliyor. Teyit.org ekibi amaçlarını kısaca şöyle özetlemekte: “Medyaya olan güvenin giderek azaldığı, kutuplaşmanın yaygınlık kazanarak derinleştiği son günlerde teyit.org‘un özellikle kriz anlarında, şüpheli içerikleri doğrulama ve analizlerini yayınlama, eleştirel düşünme ve kaliteli haber ve içeriğin üretimine katkı sağlamak için faaliyet göstermesinin hayati krizleri ve çatışma ihtimallerini minimize edeceğine inanıyoruz.”

    Doğrudan dijital mecralarda üretilen içeriği değil ama siyasetçilerin demeçlerini mercek altına alan Doğruluk Payı da önemli bir mecra olarak karşımıza çıkıyor. Amaçlarını “Türkiye’de siyaseti etkileyen aktörlerin demeçlerini günlük olarak takip edip, bu demeçlerin doğruluğunu kamuya açık kaynaklardan kontrol etmekte ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaktadır” diye tanımlayan Doğruluk Payı ekibi, bugüne dek 735 beyanatı incelediklerini; bunların yüzde 28’inde “doğruluk payı” tespit ettiklerini belirtmekte.

    Son olarak, 19 Ocak’ta yenilerek takipçilerinin karşısına çıkan 140 Journos‘un da gündemi yakından ve aktif şekilde takip ederek dezenformatif içeriklere karşı doğru bilgileri geçme çabasıyla bu alana katkı sunduğunu hatırlatalım.

    Haber doğrulama mecralarının önümüzdeki süreçte çoğalması dileğimizi kayda geçirerek, Digital Age’de H. Kerem Fındık imzasıyla yayımlanan “Haber doğrulama sitelerinin yükselişi ve haber doğrulama araçları” yazıyı dikkatinize sunalım.

     

     

    Digital Age: Haber doğrulama sitelerinin yükselişi ve haber doğrulama araçları

     

     

  • Yeni bir gazetecilik mecrası: Artı Gerçek yakında yayında

    Yeni bir gazetecilik mecrası: Artı Gerçek yakında yayında

    Geleneksel medya mecralarına yönelik baskı ve müdahalelerin artması, gazetecilerin yeni medya ortamlarına yönelişini hızlandırmış görünüyor.  Diken, Medyascope, Journo gibi mecraların yanı sıra, geçen aylarda yayına başlayan internet gazetesi Gazete Duvar‘ın ardından, geçtiğimiz günlerde de Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliğinde Özgürüz yayın hayatına başlamıştı.

    Yeni bir  gazetecilik mecrasının doğacağı ise iki gün önce ilan edildi. “Bildiğinizden daha fazlası” mottosuyla yola çıkan mecranın ismi: Artı Gerçek. Editoryal kadrosu ve sahiplik yapısına dair henüz herhangi bir bilgi paylaşılmamış olsa da, Artı Gerçek’in yazarları  Twitter üzerinden duyuruldu. Siyasal yelpazenin farklı konumlarından çeşitli köşe yazarları Artı Gerçek’te buluşmuşa benziyor. Web sitesi henüz “yapım aşamasında” olan mecranın twitter hesabına ise buradan ulaşabilir.

    Artı Gerçek’in kadrosunda yer alan gazeteci ve yazarları aşağıdaki görsellerde bulabilirsiniz.

     

      

     

     

  • Kodlamaya ilgi artıyor: Sıra çocuklarda

    Kodlamaya ilgi artıyor: Sıra çocuklarda

    Yarının dünyasında kodlamanın “temel ihtiyaçlardan” biri haline geleceği sık tekrar edilir oldu. Bu kapsamda çocukların erken yaşta kodlama öğrenmesine yönelik projelerin sayısı da günden güne artmakta. BBC’den konuya dikkat çeken bir haber:

    Bugünlerde anne – babaların en çok dillendirdiği şeylerden birisi “Yarının işleri henüz icat edilmedi” oluyor. Hızla gelişen teknolojiyle birlikte bilgisayar yazılımları ekonominin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. ABD ve Avrupa’da çocuklara ‘kodlama dili’ öğretmek, hızla yaygınlaşan bir trend haline gelmiş durumda. Kodlamanın ‘yeni vazgeçilmez’ haline geldiği bir dünya kimilerine göre çok uzakta da değil.

    Kaynak: BBC Türkçe: 21. Yüzyıl çocuklarının dili: Kodlama

     

     

  • Alternatif Bilişim ve İnternet Teknolojileri Derneği: “Ortalığa Saçılan Kişisel Veriler Konusunda Kaygılıyız”

    Alternatif Bilişim ve İnternet Teknolojileri Derneği: “Ortalığa Saçılan Kişisel Veriler Konusunda Kaygılıyız”

    Alternatif Bilişim Derneği ve İnternet Teknolojileri Derneği, 49 milyon yurttaşın kişisel verilerinin erişime açık hale gelmesi tartışmalarıyla ilgili ortak açıklama yaptı. Açıklamada “TC Kimlik numaralarının ortalığa saçılması bu riski çok büyütmüştür. Ülkemizin, TC Kimlik numaralarının değiştirilmesini ciddi olarak düşünmesi gerekir” ifadeleri dikkat çekti.

    internet ve mahremiyet

    Alternatif Bilişim Derneği ve İnternet Teknolojileri Derneği adına yapılan açıklamanın tam metni şöyle: 

    “İlk olarak Şubat 2016’da 49 Milyon Türk Vatandaşının kimlik bilgilerinin sızdırılmasıyla ortaya çıkan veri sorunsalı, 4 Nisan 2016’da tekrar gündeme gelmiştir. Şubat 2016’da çok güçlü olmayan biçimde şifrelenmiş olarak paylaşılan veritabanı, 4 Nisan’da şifresiz şekilde dolaşıma girmiş ve kötü niyetli kişilerin tek tıklama ile ulaşabileceği hale gelmiştir.

    Haber eski olsa da veriler güncel

    “Yapılan sızıntının akabinde, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım konuyla ilgili açıklamasında bu sızdırılma haberinin 2010 yılına ait olduğunu, aynı konunun tekrar haber yapıldığını ve sızdırılan bilgilerin güncel olmadığını belirtmiştir. 2009 yerel seçimlerinde oy kullanan 49,611,000 Türk vatandaşının kimlik bilgilerini içeren veritabanı skandalı, 2010 yılında hukuk büroları ve emlakçılara bir yazılımla birlikte DVD içinde bu veritabanını satan çetenin yakalanması ile ortaya çıkmıştır. Bu nedenle haberin eski olduğu doğru olmakla beraber, veritabanındaki bilgilerin güncelliğini yitirmiş olması söz konusu değildir. Zira paylaşılan içerik, isim soyad, T.C. kimlik numarası, anne-baba adı, doğum yeri, doğum yılı ve adres bilgilerinden oluşmaktadır.”

    “Görüleceği üzere, 8 yıl da geçse 18 yıl da geçse adres bilgileri ve bazı durumlarda soyad dışında diğer bilgilerin değişme olasılığı yoktur. Bu da sızdırılan veritabanının güncelliğini ve kişisel veri olarak değerini açıkça koruduğunu göstermektedir. Anne kızlık soyadının ise kişisel veri koruma ve gizlilik adına yetersiz kaldığı uluslararası boyutta tartışılması gereken bir meseledir.”

    Acil önlem şart

    “Ülkemizde TC Kimlik bilgisi olur olmaz her yerde kullanılmaktadır. Hemen hemen tüm kamu kayıtlarında, banka ve hastanelerde ana giriş noktası olarak kullanılmaktadır; bu nedenle bu numara kapsamında kayıtlanan önemli miktarda kişisel, mahrem olması gereken veri vardır. Bu verilerin dolandırıcılık gibi kötü amaçlar için hukuk dışı kullanılma riskinin artması TC Kimlik numaraları paylaşılan insanların güvenliğini de tehdit etmektedir. Ayrıca sağlık verileri gibi bir takım mahrem verilerin de bu kadar ortalıkta olması kişisel mahremiyetimizin ihlaline yol açma riski taşımaktadır. Bu sorun, tüm Türkiye’yi ilgilendiren ve acilen önlem alınması gereken önemli bir risktir. TC Kimlik numaralarının ortalığa saçılması bu riski çok büyütmüştür. Ülkemizin, TC Kimlik numaralarının değiştirilmesini ciddi olarak düşünmesi gerekir. Bu konuda tüm paydaşları kapsayan bilimsel çalışmalar yapılmalıdır. Nüfus cüzdanlarının ve pasaportların yenilenme süreci başında, bu konuyu acilen değerlendirmek, olası riskleri azaltmak açısından yararlıdır.”

    Takipçisi olacağız

    “Hayati önem taşıyan bu bilgi sızıntısı ve gelecekte buna benzer kişisel veri sızıntılarının tekrar yaşanmaması için gerekli önlemlerin ivedilikle alınması gerekmektedir. Ülkenin siber güvenlik stratejisini, sivil toplum, üniversiteler ve özel sektörle işbirliği içinde hayata geçirmeliyiz. Kişisel verilerin korunması yine katılımcı bir bakış açısıyla sağlanmalıdır. Alanda çalışan diğer meslek örgütleriyle birlikte bu konunun takipçisi olacağımızı ayrıca vurgulamak isteriz.”

  • Yasak kalktı: Xbox, PS ve Wii, Çin’de satılabilecek

    Yasak kalktı: Xbox, PS ve Wii, Çin’de satılabilecek

    1 milyar 300 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de 15 yıldır süren yasak tarihe karışıyor.

    Çin'de oyun konsolu

    Aljazeera Türk’te yer alan bir habere göre, Çin’de 2000’den beri satışı yasak olan yabancı oyun konsolu satışı yasağı kalktı. Yasağın kalkmasının ardından Xbox, PlayStation ve Wii gibi oyun konsolları Çin piyasasında yerini alacak.

    Xbox, PlaysStaion ve Wii ve benzeri ürünler Çin’de geçen yıldan bu yana belli şartlar çerçevesinde denetimli olarak satılabiliyordu. Ancak yabancı şirketlere ait bu oyun konsollarının ülke genelinde serbestçe satışı söz konusu değildi.

    Yapılan düzenlemeyle oyun konsolları Çin genelinde serbestçe satılabilecek. Oyun konsolu üreticileri 1 milyar 300 milyon nüfuslu Çin piyasasına girme hazırlıklarına başladı. PlaysStation, Xbox ve Wii gibi konsolların Çin’de şimdiye dek karaborsa satışı yapıldığı da bilinmekteydi.