Merhaba!
Uzunca bir aradan sonra, yeniden buralardayım.
Bu yazımda, daha evvel yapmadığım bir şey deneyeceğim. Şu zamana kadar hep kitapları şiire çevirmeyi denedim ama bu yazımda, bir yağlı boya tablosunu şiire çevirmeyi deneyeceğim.
Pablo Picasso’nun en sevdiğim tablolarından biri: Ağlayan Kadın.
1937 yılında resmedilen bu eser, yalnızca İspanya İç Savaşı’nın acılarını değil, zulmün evrensel tanımını da ortaya koymaya çalışmaktadır. Günümüzü bile kolayca yansıtıyor.
Kadınlar Ağlamasın
Bütün varoluşların sebebine,
Sana kaldırdım kadehimi, güzel kadın.
Elimi gezdirdiğim her şeyde,
Telgraf tellerinde,
Daktilonun çıkmış harfinde,
Issız çalan bir plakta…
Eskiye ait her şeyde, sen varsın biraz.
Ağladın bir köşede.
Susarak ağladın.
Tek bir kelime etsem,
Diğer tüm kelimelerin boynu bükük kalacaktı.
O yüzden sustum ben de.
Neden ağladın?
Sen ağlama diye çok şeyler yapardım, ama yapmadım.
Gücüm yoktu bir kadını güldürmeye.
Neden ağladın?
Sen gül diye çok şeyler yıkardım, ama yıkmadım.
Gücüm yoktu bir kadını yeniden yaratmaya.
Gücüm olsaydı dokunurdum güneşten yanmamış beyaza çalan suratına,
Yarınları dizerdim önüne bir bir,
Bunu bütün kadınlar için yapardım emin ol.
Huzuru arayan bütün kadınlar için.
Ellenmemiş yarınlar getirirdim sana,
Bizi çizerdik, mutluluğu çizerdik.
Sen ağlama diye, ben başka dünyalar bulurdum sana.
Kimselerin gidip görmediği,
-ikimiz için yaratılmış bir dünya-
Şimdi, farklı dünyaları yaşıyoruz aynı dünya içerisinde
Ne güç…
Bütün varoluşların sebebine,
Sana kaldırdım kadehimi, güzel kadın.
Ve çekip gittim sofradan, sen ağlama diye.