Celil hocayı dün akşam kaybettik. Onla ilgili Erkan’s Field Diary’e bir yazı hazırlarken aklıma onunla çok yıllar önce Milli İstirahat adlı fanzimiz için yaptığım görüşme geldi. İlk burada yayınlamıştık. 6 Mart 2007’de…
– Remzi Ünal Nereden Çıktı? –
ERKAN SAKA
Polisiye roman okuyucusu olduğumu söylemem. Celil Oker’le Türk ya da yabancı polisiye romanlarını karşılaştırmamı da beklemeyin. En azından şimdilik. Gerçekten mütevazi bir insan olan Celil hocanın roman yazarı olduğunu, hem de polisiye romanlar yazdığını çok sonra öğrendim. Geçen baharın vize sınavları zamanında kendi sınavı için gözetmen ararken, ben bir masanın üzerine oturmuş ayaklarımı sallandıra sallandıra “bir kitabınızı imzalayıp verirseniz gözetmenlik yaparım” demiştim. O zamandan beri Celil Oker okuyorum. Geçenlerde beşinci kitabı bitirdim, yakında son romanına başlayacağım. Bütün romanlarını kendisine biraz emrivaki yapıp imzalattım. 3-4 hafta önce Bilgi Üniversitesi’nin meşhur kayıt haftasında hepimiz ofislerimizde tıkılıp öğrencilerimizi beklerken, bir 15 dakika Celil Bey’in odasına kaçıp bu görüşmeyi gerçekleştirdim. Celil Bey güzel bir insan olduğundan böyle ayak üstü görüşmeye ve hazırlıksız bir görüşmeciye aldırmadı. Bu görüşmeyi tetikleyen Celil Oker’in yarattığı Remzi Ünal karakteri oldu. Bütün romanlarında hepimize bazı bakımlardan çok tanıdık gelen, bazı bakımlardan ise herhalde özel detektif olduğundan böyle dedirten Remzi Ünal’ı anlamaya çalışan bir görüşme. İtiraf edeyim ki Houston’daki üç yılım değil de Remzi Ünal’ın kendisi daha çok kahve içmeye başlamamda etkili oldu…
Peki hocam. Remzi Ünal karakteri nereden çıktı? Hocam bunla ilgili konuşun başka soru sormayım. [Bak kolaycıya]
C.O: Bunun (hikayesi) basit. Çünkü ben lise üniversite zamanında normal bir hikayeci olmayı denerken yazdığım birkaç hikayenin (bağlantılısı) olarak aynı adam vardı ve bu adam Remzi Ünal’dı. Yani normal hikayelerde azap çeken bir adamdı. O nereden geldi diye sorarsan o dönemdeki devlet neznindeki orta adım Remzi. Ben Celil Remzi Oker’dim yani. Ünal da annemin evlenmeden önceki soyadı. O zaman böyle yazmıştım. O Remzi Ünal da okur karşısına çıktı ama çok şey bir kahraman olamadı
Onlar yayınlandı mı bir yerlerde?
C.O: …Yazı yazmak isteyen genç insan ızdırabı vardır ya…tanıdıklara gider gelir… tüm onların sonunda 80’lerden (hemen sonra) Ankara’da Yarın dergisi çıkmıştı. Orada yayınlanmaya başladı. Herhalde 6-7 hikaye orada yayınlandı. Ama orada kaldı. …Mesela şey yapmıştım. Bilmem ne diye bir hikaye vardı [ya anlayamadım hikayenin adını], gündüz düşleri gören bir adamdır. Karısı tarafından sürekli azarlanan bir adamdır. O kendisini kahramanlık yapan bir asker, işte sadece (tükenmez kalemle) hayat kurtaran kurtaran bir doktor gibi gündüz düşleri… işte bu düşlerindeki durumlara geldiği bir şeyler yapmıştım. [son cümleden emin değilim ama en yakın böyle bir şey galiba].
Bu hikayeleri görebilir miyim daha sonra? [hah romanları bitirdin de hikayeler kaldı]
C.O: Valla eskide kalmış dosyalarımda olabilir. Bakmam lazım…
Bir gün düzenleme yaparken elinize geçerse-
C.O: T amam
Şimdi ilk romanınızı tasarlamaya başladığınızda Remzi Ünal’a yeni bir şekil verdiniz. Peki (….) bu pilotluk olayıyla bir alakanız var mı gerçek hayatta da?
C.O: Benim kız kardeşimin kocası uçak mühendisidir. Ama askerdir aynı zamanda. Dolayısıyla yazın mutlaka Kayseri’deki hava ikmal komutanlığının ambarlarına gideriz. Ağzı yüzü dağılmış, bakım gören uçakların içine gireriz. Çok yıllarca önce simülasyon oyunları bilgisayarımda vardı, hani çocuklar yararlansın diye. Onları kullanmıştım. Daha sonra ticari olarak çıktı. İlk çıkan versiyonları hepsini aldım.
Hafıza olayı sizde de var mı-
C.O: Asla
Yoksa dedektiflik hikayelerinde sık gözüken bir şey mi?
C.O: Birinci kitapta telefon çevirme numarasını yapabilmek için öyle bir şeye ihtiyaç vardı, salladım. Sallamak çok kolay (gülüşmeler)
Ya hocam herkes öyle sallayamıyor. (gülüşmeler)
Şimdi yazmaya oturdunuz ilk kitabı-
C.O: Yarışma vardı, ona yetiştirmeye çalışıyordum.
Yoksa hani- basılır mı basılmaz mı diye…
C.O: Aslında hakikaten onu yazmadan önce 3-4 yıldır kafamda yazıyordum. Türkiye’de şu bizim kadim aydın problemlerinden birisi de budur. (-6:03-…..) [nedir? Burayı anlayamadım ya] altyapı çalışmaları yapmıştım, o yüzden hazırlıklıydım. Türkiye’de olduğunuz için ben de Türk olduğum için sürekli erteliyordum. Çünkü yazarlığın en güzel taraflarından biri hiç kimse sizden bir şey istemez. Yani güzel bir kitap yaz da okuyum gibi. Ama yazarsan okunur. Ama yarışma söz konusu olunca hakiki bir Challenger oldu, ertelemedim artık. Ya sen böyle bir şeyler diyordun orada burada e hadi artık yap resmen oldu. Oturup yaptım. Yarışma olmasa da Türk yayıncılık piyasasındaki tanıdıklarımın masasına malı koyabilirdim. Yani çok da çaresiz genç bir yazar da değildim. Koyabilirdim masalarına. Ama yarışma söz konusu oldu. İşte oturdum bitirdim.
Ayaküstü geçenlerde sormuştum. Hani Türk bir dedektif olarak – aslında sondan bir önceki romanınıza geldim, orada biraz işaretler var ama- Remzi Ünal kadınlarla pek sıkı fıkı olmuyor? (gülüşmeler)
C.O: Çocuklarla fikir bulma olayını falan tartışırken ilgilendiğimiz başlıklardan bir tanesi de şeyi nasıl baş aşağı çeviririz. E şimdi senin de dediğin gibi özel dedektif, ajan dediğin şey çapkındır, önüne geleni götürür falan. Ben de bunun tersi olsun dedim. Tabi bu ilginç bir şey olarak herkesin dikkatini çekti. (…) Tabi şu da var: Bazı şeylere de dikkat etmek lazım. (…) kadın erkek ilişkileri, cinsel meseleler son derece özel şeylerdir. Bunun ne kadar gerekli nedenlerle de olsa çok (…) edilmesi, ondan sonra insani durumlarından sıyrılarak konması falan bir anlamda hoşuma giden bir şey olmayacaktı… Tabi bazıları bu Remzi Ünal’da bir şey mi var diye düşündü (gülüşmeler). Tabi bunu birazcık bertaraf etmek için birinci kitapta (…) ile ilgili, ikinci kitapta aikido ile ilgili, kitabın birinde de güzellikle ilgili bir şaka vardı. Öyle bir şaka yaptık. Ama son kitabı okuyanlar bu adamın bu alanda da ilerlediğini, özel bir ilişki içine girme durumunda olduğunu görecekler-
Peki ben de kaçırmış olabilirim ama geçmişte de büyük bir acı yaşamış mı Remzi Ünal? Romanların bir yerinde geçiyor mu geçmişiyle ilgili özel bir şey-
C.O: Yok. Geçmişindeki arıza uçaklarla ilgili. Daha evvel bir uçağı sert indirmiş anlaşılan. Geçmişteki arızası o….
Şey hissine kapılıyor musunuz. Bu biraz psikolojik olacak. Ben de hissettim biraz bunu yazarken. Bir karakter yaratıyorsunuz, o karakterle aranızda bir ilişki oluyor, ne biliyim mutlu edici [ne güzel de sorarmış]
C.O: Şimdi aslında-
Bir de büyüdü bu durum. 6 roman oldu Remzi Ünal’lı…
C.O: Ben değil de çok yakından tanıdığım, eskiden tanıdığım lisede beraber okuduğumuz eski bir arkadaşımmış gibi algılıyorum ben. O arada sırada bana bir şeyler anlatıyor gibi hissediyorum. Çünkü bu alter ego meselesi tamam biz erkeklerin geyiksel fantezi dünyamızda, sinemadan, romanlardan böyle şeyler vardır…Biz lisedeyken bu spagetti westernlerden hafta iki üç tane seyrediyorduk. Resmen ben gözlerimle gördüm, filmden çıkan delikanlılar elleri şöyle yürürlerdi. Hemen tabancasını çekecekmiş gibi.. tamam böyle bir taraf var. James Bond hakkında bir takım tahliller var. Niye Bond öyle çünkü erkeklerin kendilerinde olmasını istedikleri her şeye sahip filan. Ok ama bir yere kadar. Aklı başında biri bu tuzağa düşmez. Hep söylediğim gibi (…. ….) farkındayım.
Ne kadar tanındı romanlarınız sizce? Açıkçası kitaplarınızın Norveççe’ye çevrilmesinden sonra-
C.O: Hollandaca’ya.
Öyle mi? Peki pardon. Eee sanki çeviri haberleri gelince daha popüler mi oldunuz acaba? Valla pek takip edemedim.
C.O: Benim o konuda şansım oldu diyebilirim. Çünkü Türkiye’de yayınlandıktan bir yıl sonra Almanya’da yayınlandı. Şimdiye kadar üç kitap yayınlandı, dördüncüsü de bu yaz çıkacak. Ardından Hollanda geldi. Galiba Yunanistan olacak.
Merak ettik, nereden buldular da yani birileri mi aracı oldu?
C.O: Aslında Hollanda olması büyük bir şans. Çünkü nihayetinde – ha İngiltere ve Amerikan meselesi biraz farklı ama siz Almanca yayınlandığınız zaman en azından internetten falan (…). Şimdi Avrupalı yayıncıların bizim tahminimizden daha sıkı bağları var, kim nerede ne yapıyor. Üçüncüsü bu işlerle uğraşan bir adamım var. Yani üçüncü ya da dördüncü bir ülkenin masasına ilk kitabını yazmış bir yazar gibi konmuyorum. Başka türlü bir yazar gibi konuyorum. Bir (….) gibi konuyor.
Benim sorularım bitti ya. Şey Pazar günü maçı izleyecek misiniz?
C.O: Dün akşamkini (Beşiktaş-Sarıyer) izledim. Valla digitürk’üm var ama maç paketini almadım. Belki Pazar günü kendime kıyak yapar, paketi de alırım.
Hocam bir de bu reklamcılık bölümünde ders vermeye nasıl başladınız? Böyle bir background’unuz var mıydı, tesadüf mü oldu? Bakamadım cv’nize…
C.O: 1979’da lisansı bitirdim. İngiliz Dili ve Edebiyatı. Ondan başka bir şey yok. Sadece şöyle bir şey var. Reklam yazarı olarak diğerlerinin ne yapıp ettiklerini takip ediyordum.
Yani siz reklamcılık yapmış mıydınız hocam?
C.O: Tabi ya 15 yıl falan reklam yazarlığı yaptım.
1998’de o sırada bilgi üniversitesinin reklamcılık programı koordinatörü Haluk Mestçi idi. O da benim ilk ustamdır. Onun yanında başladım. Onu çok severim. O beni ders vermeye davet etti. Sonra Aydın beyle falan tanıştım. Tabi adamla daha telefonda konuşurken o adamı sanki uzun zamandır tanıyormuşum gibi…
Hocam Milli İstirahat adına çok teşekkürler.
C.O: Ben teşekkür ederim.
[…] In Sen Ölürsün Ben Yaşarım, one of the villains is named after me. Thanks to him, a literary character has my name. When I was writing this I remembered my amateurish interview with him in 2007 for our literary fanzine. For those readers in Turkish here is the link. […]
[…] In Sen Ölürsün Ben Yaşarım, one of the villains is named after me. Thanks to him, a literary character has my name. When I was writing this I remembered my amateurish interview with him in 2007 for our literary fanzine. For those readers in Turkish here is the link. […]