Mış gibi yapan Emmanuel Macron
Önceki yazılarımızda da süregeldiği gibi bu yazının da konusu Macron. Çünkü Macron’u Fransa’ya yakıştıramıyorum.
15 yıldır, düşük ya da yüksek yoğunlukla takip ettiğim ve çok sevdiğim Fransa’nın başına Macron gibi bir politikacının gelmesi, beni son derece üzmekte.
Doğu Akdeniz geriliminden de faydalanarak, yazılarımı Macron üzerine yazıyorum ve tıpkı Trump’ın Çin takıntısı gibi, ben de sık sık Macron üzerine yoğunlaşıyorum. Macron hakkındaki görüşlerimi yumuşatarak yazılara aktarmaya çalışıyorum.
Yunanistan’a silah satışı ihtimali, Libya’da Erdoğan’a karşı mağlup oluşu ve rövanş için Yunanistan’ın yanında yer alması, Ingiltere’nin artık olmadığı AB’de, en güçlü ordu olarak, yeni yollar belirlemek istemesi, Trump’ın politikaları ile savunmasız kalan AB’nin, koruyuculuğunu üstlenmek istemesi gibi varsayımları bir kenara koyarak Macron’u biraz farklı bir yönden ele alalım.
Mış gibi yapan Cumhurbaşkanı
Tam dört sene önce, Macron’un Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyduğu konuşmasını, tesadüfen bulunduğum Fransa’da televizyondan izlemiştim. O ana kadar uzaktan tanıdığım bu figür, bana göre hiç bir şansı olmayan ve hitabet zaafı görünür olan bir figürdü. Muhtemelen, güçlü adaylarla pazarlık yapmak için kendisini öne çıkardığını ve iktidar paydaşı olmak için bir hamlede bulunduğunu düşünmüştüm. Aslında hala aynı dozda Macron’u küçümsüyorum. Cumhurbaşkanı olmuş olmasına rağmen havada kalan cümlelerle özdeşleşmiş, seçim vaatlerini yerine getirmemiş hatta ciddi seçim vaadi de vermemiş, yeni olma iddiasına rağmen, önemli bakanlıklarda eski politikacılarla çalışan bir figür olarak görüyorum.
Seçim vaatlerine sadece bir örnek olarak, maksimum 20 kişilik sınıflar vaadetmişti Macron, özellikle de ekonomik olarak zayıf olduğu bilinen bölgelere yoğunlaşacağını net olarak dile getirmişti. Bu vaat unutulduğu gibi, gündem, okulların açılması karşısında, sosyal mesafe gibi önlemler alınamadan, belirsizliğin belirmesi.
Seçilmeden önce, Cezayir savaşıyla ilgili yeterince iddialı laflar etmişti. Türkiye’deki Ermeni soykırımı meselesi kadar reaksiyon yaratmasa da, hala Fransa’da tam anlamıyla yüzleşilmemiş bir mesele. Elbette Macron seçildikten sonra bir adım atmadı.
İlk ciddi uluslarası krizin Trump-İran gerilimi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatırlandığı üzere Macron çok esip gürlemişti ama bu nükleer meselede, İran’a, Trump’ın görev süresinin bitmesini beklemek düşmüş oldu. Macron’un da tercih ettiği üzere, Fransız-Alman çifti İran’ı tatmin edememişti.
4 sene önce gördüğüm o zayıf aday, şu anda zayıf bir Cumhurbaşkanı. Linkini eklediğim videoda, bronzlaşmış teniyle, Türkiye’yi imparatorluk döneminde dönmek istemekle suçluyor. Libya’da Sarraç tarafından bile dışlanan Erdoğan Türkiyesinin “imparatorluk iddiasını” dile getirmesi ancak Macron gibi birisine yakışır. Anketlerde, hamlelerine rağmen kaybeden Erdoğan’a bu anlamı yüklemek için ya Macron gibi beceriksiz ya da Macron gibi hitap ederken bile olduğu gibi samimiyetsiz olmak gerekir.
Diğer taraftan, Fransız kamuoyu, gelişmeleri takip etmekte zorlanıyor. “Türkiye Yunanistan’ı sıkıştırdı, Fransa da Yunanistan’a yardıma gitti” olarak özetlenen bir şema söz konusu. Deniz hukuku ya da Erdoğan’ın Sarraç hükümetiyle, mevcut statükoyu bozan, akla mugayir biçimde imzaladığı anlaşmadan bahseden de pek yok. Meselenin özü Fransız kamuoyunda dile getirilmiyor, Macron hükümetinin de, en azından attığı adımları açıklamak gibi bir isteği yok, çünkü, bence, attığı adımların ciddi sonuçları yok.
Bana göre, en acı olan aslında şu: bir kaç sene önce, Erdoğan hükümeti, Suriye’deki Fransız askerlerinin bulundukları bölgeleri gösteren bir harita yayınlamıştı. Fransız hükümeti ise, haklı olarak, Nato müttefiki olan Türkiye’ye, askerlerini tehlikeye atan bu hamle karşısında tepki göstermişti. Macron’dan önceki döneme denk gelen bu dönemde Hollande Cumhurbaşkanıydı. İçinde bulunduğumuz dönemde ise, “Fransa 3 savaş uçağı gönderdi” haberlerinden sonra, “Fransa uçak gemisini gönderiyor” haberleri… Fransa savaş uçaklarını bölgeye gönderdi ve ne oldu? Uçak gemisi Doğu Akdeniz’e birkaç gün sonra ulaşınca ne olacak? Birkaç hafta önceki gibi sönümlenir mi? Sonuca bağlanmayan bu haberler, acı olanlar. Kurumsallaşmış bir Macron ciddiyetsizliğinin göstergeleri.
Konuya ilgi duyanlar, deniz tabanından fosil yakıt çıkarmanın bir çok değişkene bağlı olduğunu ve belki de hiç çıkarmamanın mantıklı olan olduğunu biliyorlar. Benim bildiğim ise, Macron’un bu yüzeyselliği ile Fransa’ya yakışmadığı, 3 yılı aşkın süredir görevini yürüten bu figür, bir dönem seçilse bile mış gibi, zayıf bir figür olarak hayatına devam edecek, 3 yılda Cumhurbaşkanlığı yapmayı öğrenemeyen bu figür buna rağmen tekrar seçtirilirse, öğrenmek için bir sebebi kalmayacaktır çünkü en fazla iki dönem seçilebilir.