Kurtuluşun Böylesi: Telefonları Salla!
Dün akşamdan beri İzmir’den webe ve chat platformlarına düşen manzaraları, ışığın coşkusunu ve kurtuluş ümidinin yankısını izliyorum, dinliyorum. Hiç kuşkusuz başta ruha iyi gelen, ayakta tutan hisler bunlar.
Ancak 1922’deki “ve cesur Türk ordusu hunhar Yunan askerlerini denize döktü” şeklinde ders kitaplarına geçen belirteçi es geçmemek lazım. Bu bende ufak çaplı bir “twitch” diyebileceğim, travmatik reflekse neden olur her tekrarlandığında. O çocuk ruhumla, mübadele esnasında yerinden edilen atalarımın buruk acısı kaplar yüreğimi her seferinde. Peki o denize dökülen askerler arasında onlar da olabilir miydi diye, aklıma düşer hep.
…ve tabii hemen ardından büyük İzmir yangını! Dehşet dolu gözlerle izlemiştim konuyla ilgili belgeselleri ve tabii belge niteliğinde önüme gelen taraflı yazı ve medyayı. Bayrağın alı, kanayan yüreklerin sızısını, gözyaşlarının ağırlığını gidermeye yeter mi acaba? Hatta üzerindeki, şehit askerlere adanan ay-yıldız, Türkiyeli halkları biraraya getirme kudretine gerçekten sahip mi?
Peki ya kim bu Türkiyeli halklar? Ne kadarı 9 Eylül 2022 muhteşem kurtuluş kutlamalarına katıldı? Kaçının sallayacak değersizlikte ama bir o kadar da “lükslükte” telefonu var? Sessiz kalalım bence bu sorulara karşı. En azından bir süre düşünelim, yerinden edilmeleri, yanıp yıkılan anaları, gözden kaçan cumartesileri, kazılan hendeklerden atlayamayan çocukları, uçurtması hiç uçmamış, misketleri hiç fırlamamış gençleri…
Bir yandan coşalım elbette, birlikte eğlenmenin dibini görelim…ancak aklımızın ve yüreğimizin bir köşesinde olsun muhalifliğin değişen perdesi, kırmızının değişen tonu ve ay-yıldızın farklılaşan anlamı.
Simge ve semboller arasında kaybolan birlikteliği özledik; öylesine bir birliktelik, aynı bayrak ve marş altında öğütlenen birlik beraberliğin yakıcı şiddetinden kurtarır mı bizi acaba? Ne zaman bir araya gelecek gerçek emeği veren ve farklılığıyla değerlenen halklar?
Uzaklardayım uzunca bir süredir, hâlâ bekliyorum umutla…