AnBARLI EV
Dedemin evinde doğmuşum,avlunun alt tarafındaki ev oldukça genişti. Evin önünde taşlık vardı beton atılmış tavuklar yem yerdi, yayık yayılırdı taşlıkta, giriş odası oldukça genişti, hemen sol tarafta geniş bir ocak vardı, oradan diğer odalara açılan kapılar. Ahıra açılan bir göz ,ekmek yaptığımız ev(oda) süt çektiğimiz ev(oda) ve anbarlı ev. Ambarlı evin hemen girişinde kedi çanağı olurdu, kediye artan yemekler, ekmek ufakları bazen sütle bazen suyla yumuşatılarak verilirdi.
Ambarlı eve girmek ürperticiydi, güneş batmaya yakın, oldukça karanlık olurdu içerisi yazın en güneşli havada bile loş olurdu, çok ufak bir penceresi vardı, henüz dört beş yaşlarında bir çocuğum.
Kapısı yüksek değildi büyükler eğilerek girerdi, geniş fazla yüksek olmayan bir kapısı vardı zamanla rengini yitirmiş, kirli beyaz mı daha mı koyu renkte tam hatırlamıyorum şu an.
Kapı gıcırdayarak açılırdı insanın içini ürperten bir havası vardı. İki taş basamakla inilirdi az daha çukurdaydı, basamakları tam göremezdim biri sanki daha genişti. Sağ tarafta küpler vardı, irili ufaklı kimi çok şişko,, kimi dar daha serin olduğu için küplerde, turşu olurdu, un olurdu, bulgur olurdu. Bilmediğim nice sırlar gizliydi. Hemen sol tarafta şırahna vardı (şırahane) dedemin üç dört tane bağı vardı güz geldi mi üzümler toplanır, beyaz pekmez toprağı atılırdı, çiğneyecek olan kişi ayaklarını güzelce yıkardı. Şırahnanın önünde bir çukur ve oluk vardı oluktan akan şırayı tenekelere doldurmak için. Tavanda koca koca ağaçlar vardı yamrı yumru zamanla yaşlanmış koyu renkli ardıç ağaçları, bir gün ebemle oraya girdiğimizde şeffaf pul pul derileri göstermişti yılan kabuk atmış burada demişti, yılanlar her sene kabuk değiştirirlermiş. O dar koridoru geçince tam ortada koca bir ağaç kütüğü vardı kiriş niyetine hemen ona yakın bir yerde toprak kuyusu vardı ne kadar derindi tam hatırlamıyorum ,içini görmek mümkün değildi, sol taraftaki duvardan çok zayıf bir ışık sızardı çok ufak bir deliği vardı dışarıyla bağlantısı olan. Işığın girdiği tarafa yakın,kavun,karpuz asılırdı tavana, mart ayında bile kavun yediğimizi hatırlıyorum hayal meyal.
Odanın bitimine doğru ahşaptan bir ambar vardı ambarın içi un dolu olurdu,alt tarafta sürgülü bir kapağı vardı, kapağı açtın mı un doldurabiliyordun .sanırım üst tarafı açıktı veya kapağı vardı hiç üstünü görmedim. Yine orada çok büyük kara bir çuval vardı onun içinde buğday vardı, bir nevi erzak odası gibiydi ambarlı ev.
Toprak kuyusunda toprak olurdu, o zaman boya badana işleri olmadığı için köye yakın bir yerden toprak kazılırdı evin zeminini sıvamak için. Kullanılmayan kalan toprak o kuyuda saklanırdı.
Yine odanın içinde küplerin yanında kevgirler olurdu süs kabağından yapılan özellikle pekmez turşu gibi sıvı gıdalar onunla alınırdı küpün içinden, odaların bile kendine ait bir rengi kimliği kokusu vardı o zamanlar. Ne güzel günlermiş be.