KARTPOSTAL
Kartpostal, hayatımızdan çıkalı çok oldu ama ondan bir söz kaldı geriye. Kartposttallık bir görüntü. Ne zaman çıkıp gitti tam hatırlamıyorum, 10 yıl mı oldu 20 mi pek bilemiyorum. Daha önceleri mektup çok yaygındı, meşhur klişe cümleleri vardı mektubun tüm Türkiye’de aynı mektup, yazılırdı sanki. Önce selam faslıyla başlanırdı. Sonra hava durumuna geçilirdi, buradan havaları sorarsanız iyi denirdi. Bazen küçük çocukların eli kağıdın üzerine konularak, etrafı çizilirdi. Mutlaka büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülürdü. Eğer resim yollanırsa resmin arkasını şu sözler yazılırdı, şu cansız resmim sana bir hatıra olsun gibisinden. Bazen mektubun içine kurutulmuş gül yaprağı konurdu.
Dayım o zaman İsveç’te çalışıyordu. Apartmandan girince duvara bakardım, sanırım su borusuydu, boruyla duvar arasına mektup sıkıştırılırdı, orada mektubu gördüm mü dünyalar benim olurdu. Gönderen Hasan Yıldız. Bilirdim aynı sözler tekrarlanacak ama sevincimde hiç eksilme olmazdı. Bazen değişik sözlerde olurdu, izine ne zaman geleceğinden, veya önemli bir durum varsa ondan bahsedilirdi. Mektupta. O zarfı yırtmak içinden mektup kağıdını bile çıkarmak çok heyecan vericiydi. Ne yaman çelişki günümüzde iletişim araçları çok hızlandı ve çeşitlendi ama iletişimin kalitesi düştü, içeriği boşaldı.
Neyse mektupla ilgili şeyleri tırnak içinde yazmış olalım konumuzdan sapmayalım.
Kartpostallar daha çok bayramlarda, yılbaşında satılırdı. Hatta özel olarak o dönem sadece kartpostal satıp sokakta para kazanılırdı. Kart postalların metal çubuklardan insan boyuna yakın bir raf sistemi vardı. Metal çubukları çevirdikçe diğer taraftaki kartpostalı görürdünüz. Herkes yaşına göre meşrebine göre aradaki ilişkiye göre seçim yapardı. Eğer bayramsa Mübarek kurban bayramınızı tebrik ederiz diye başlardı, mutlaka el yazısı kullanılır ve çok özenli bir şekilde yazılırdı.
Askerde olanlar mutlaka yakınlarına kartpostal atardı, bazılarında resim olmaz sadece güzel sözler olurdu. Bazen asker nişanlısına yollardı. Gençler daha çok o zamandaki meşhur türkücüler, sanatçıları seçerdi göndermek içim. Kimi zaman Hülya Avşar olurdu kimi zaman Sibel Can kimi zaman da İbrahim Tatlıses. Eğer aile büyüklerine yollanacaksa daha çok cami resimleri tercih edilirdi, kimi zaman Süleymaniye, kimi zaman Sultanahmet, bazen de Kabe’nin resmi konulurdu, yanında bununla ilgili bir dua olurdu. Eğer ortada hüzünlü bir durum varsa mutlaka o küçük çocuğun resmi olurdu, bazen minibüslerde de rastlardım pek çok yerde görürdüm. 7 ya da sekiz yaşlarında sarışın bir çocuk. Gözlerinde iki damla yaş, arka planda gün batımına yakın bir renkte fon olurdu. Çocuğun ceketi mi vardı tam hatırlamıyorum, o hüznü anlatan hikayeden çocuğun üstündekine pek dikkat etmemişim sanırım.
Eğer yılbaşıysa çam ağacı olurdu. Lapa lapa yağan bir kar evin üstünü kapatmış bacasından duman çıkmakta her taraf bembeyaz. Bazen Noel baba olurdu, kırmızı külahı ve geyikleriyle. Bunların hepsi çok yakın zamanda kaybolup gitti, bilmem bakıyor musunuz çevrenize kartpostallık bir görüntü kaldı mı geride.