2018’den bu yana İzmir’in farklı mahallelerinde insanları tiyatro ile buluşturan mahalle tiyatroları bir sezonu daha geride bırakıyor. Öğrenciler, çalışanlar, emekliler, gençler tiyatro yapmayı öğreniyor, sahne tozu yutuyor ve tiyatronun yol göstericiliğinde değişiyor, dönüşüyor. İzmir’in mahalle tiyatroları üzerine Prof. Dr. Semih Çelenk, Tiyatro Eğitmeni Kenan Özsever ve Bornova Mahalle Tiyatrosu katılımcıları ile konuştuk.
MUSTAFA KARA
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle başlayan İzmir Mahalle Tiyatroları Projesi, kentin birçok noktasında halka tiyatro götürüyor, halkın tiyatro yapmasını sağlıyor. Emekliler, işçiler, öğrenciler uzmanlardan eğitim aldıktan sonra sahneye çıkıyor, sahne tozu yutuyor ve bir daha sahneden inmek istemiyorlar. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Çelenk, Tiyatro Eğitmeni-Yönetmen Kenan Özsever ve Bornova Mahalle Tiyatrosu’nun katılımcılarıyla bu önemli projeyi, mahallede tiyatro yapmanın hayatlarına ne kattığını konuştuk.
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Çelenk, kentin çeperindeki mahallelerden sanki kentin parçası değil de, “kentin sorunu”ymuş gibi söz edildiğini söylüyor. Bir kentin, çeperiyle ortak biçimde yaratılacağını vurgulayan Çelenk, Mahalle Tiyatroları Projesi’nin bu yaklaşımla başladığını, ikinci bir noktanın ise Güzel Sanatlar Fakültesi’nin farklı toplumsal katmanlara hitap etmesi amacı olduğunu dile getiriyor: “Güzel Sanatlar Fakültesi’ne aynı yerlerden insan almaya başlamıştık. Endogamik, akraba evliliği gibi bir şey oluyordu. Değişik toplumsal kesimlerden gençler gelirse hem okulun atmosferi değişir hem de o semtlerdeki gençlere ulaşabiliriz, oradaki toplumun kimyasını da etkileyebiliriz, diye düşündük”.
Prof. Dr. Çelenk, sürecin 2008’de yürüttükleri “tatilde sanat atölyeleri”ne kadar uzandığını belirterek, Doğançay’dan, Güzeltepe’den, Limontepe’den başlayarak sanat atölyeleri yaptıklarını anlatıyor. O dönem 6 mahallede, 110 eğitmenle muazzam bir iş yaptıklarını söylüyor. 5-6 gün içinde 1500 çocuğa ulaşmışlar ve 2018’de Mahalle Tiyatroları Projesi’ne başlarken de aynı fikirle yola çıkmışlar. Temel amaçlarının mahallelerde kültür sanat odakları yaratmak olduğunu vurgulayan Çelenk, hedeflerini şöyle özetliyor: “Hocalar gitsin; ev hanımları, emekliler, öğrenciler oralarda toplaşsınlar. Belirli bir süre sonra biz çekilelim, oranın öncüleri oluşsun. O öncüler kültür sanat odağını yaşatsınlar. İlanihaye dışarıdan destekle yürümez bu tür şeyler. Eğer oranın bir dinamiği varsa öyle yürüyebilir, diye düşündük. Çok uzun vadeli bir çalışma olarak planlanmadı.”
HİÇ TİYATRO BİLENLE, BİLMEYEN BİR OLUR MU?
Çelenk, herkesin sanatçı olması gibi bir yaklaşımlarının olmadığını ama tiyatroyla tanıştığında kendini ifade edebilecek çocukları, gençleri kaçırmamış olduklarını vurguluyor. 15 yaşında mahalle tiyatrosu ile tanışan ve şimdi üniversite sınavına girmeye hazırlanan İrem Küçük, Prof. Dr. Semih Çelenk’i doğruluyor. İlk günler tiyatroya çok önyargılı olduğunu, ikinci gün bırakmayı düşündüğünü anlatan İrem Küçük, şimdi konservatuvara girmek için çalışıyor: “Yapamam diye düşünüyordum. Hocalarımı görünce, profesyonelliği görünce, sahnede olmanın nasıl bir duygu olduğunu görünce anladım; iş çok başkaymış. ‘Sadece bir oyun oynadık, bitti’ değilmiş. Bunlar çok farklı, çok özel duygular.”
Şehir Plancısı Burakhan Yazıcı da “tiyatro bilen ve tiyatro bilmeyen” arasındaki farka dikkat çekerek, “Tiyatro bilen bir mühendis ile bilmeyen bir mühendis aynı olmaz. Belki mesleğin içinde bunu direkt kullanmıyoruz, ama sorunları çözme açısından meslek içerisinde ve hayat içerisinde tiyatrocu olarak bizim uyguladığımız şeyler çok farklı oluyor.” diyor.
MAHALELLİ SAHNEYE, ARKADAŞI İZLEYİCİ KOLTUĞUNA
Tiyatro Eğitmeni, Yönetmen Kenan Özsever, hem akademik olarak hem de amatör tiyatroyla ilgilenen bir isim. “Asıl tiyatro bu” diye giriyor söze ve ekliyor: “Tiyatroyu toplumdan bağımsız düşünemeyiz. Mahalle tiyatroları fikri bence çok özel bir fikir. Kültürel ilişkilerin yürüdüğü alanlar mahallelerde. Bu projeyle mahallelileri hem yetiştirip, belirli bir eğitimden geçirip sahneye çıkartıyoruz, hem de aynı mahallenin alımlayıcı olarak seyirci haline gelmesini sağlıyoruz. Yani kahvede birlikte oturduğu Mehmet’in oradaki sunusunu izlemesini sağlıyoruz.”
Bornova Mahalle Tiyatrosu’ndan Mümtaz Akdoğan da Özsever’i doğruluyor. Ethem adlı sarhoş bir rolde oynadığı için şimdi mahalleden arkadaşlarının kendisine Ethem demeye başladığını anlatıyor. “Ethem abi, ne zaman oyun?” diye yeni oyunu sorduklarında çok mutlu olduğunu da ekliyor.
Prof. Dr. Semih Çelenk, “Mükemmel gitmedi hiçbir şey ama çok iyi işler çıkardık. Çok güzel oyunlar çıkarttık. Zaman zaman finansla ilgili problemler oluyor, devamla ilgili problemler oluyor” diye konuşuyor. Projeye Aliağa bölgesinde çalıştırıcı ve yönetmen olarak başlayan Kenan Özsever, daha sonra Bornova’ya geçmiş. Bir süre direndikten sonra Aliağa Mahalle Tiyatrosu kapanmak zorunda kalmış, yerine başka bir bölgede tiyatro açılmış.
Mahalle tiyatrolarının bir bölümü çalışmalarını semtlerdeki cemevlerinde sürdürüyor. Kenan Özsever, bu mekanlarda “kültürlerarasılığı” gördüklerini aktarıyor. Cemevine gelen insanların oradaki tiyatro çalışmalarını gördüğünü, hatta hayır yemeği için gelip tiyatroya katılanlar olduğunu söylüyor.
“BÖYLE BİR ŞANSI BAŞKA NEREDE BULABİLİRİM?”
Bornova Mahalle Tiyatrosu’ndan Süleyman Sayan, tiyatroya kızıyla birlikte başlamış. Bir drama kursu araştırırken Mahalle Tiyatroları Projesi’nin ilanıyla karşılaştıklarını ve kültür merkezinde hocalarla görüştükten sonra olayın bambaşka bir boyut kazandığını söylüyor: “Projeyi anlattılar, çok etkilendim. Kızımı yazdırmak için gitmiştim ama ‘Yetişkin insanlara da ihtiyacımız var’ denince ben de başladım. Bu sezon kızımla beraber beşince oyunumuzu sahneleyeceğiz.”
Irmak Sayan da baba-kız tiyatro aşığı olduklarını anlatıyor. İlk anda üniversite hocalarının ders verdiğini öğrenince çok şaşırdıklarını anlatan Irmak Sayan, “Bu şansı başka nerede bulabilirim?” diye soruyor ve ekliyor: “Çok iyi bir proje, böyle bir proje biterse ben gerçekten çok üzülürüm.”
Aliağa Mahalle Tiyatrosu’yla, çalışmalarını yürüttüğü cemevinde tesadüfen tanışmış Cemil Soysal. Konuşma için ayrı, dans için ayrı, oyunculuk için ayrı hocaların olduğunu belirterek, bunun büyük şans olduğunu vurguluyor.
Muhasebecide çalışan Gülsüm Ezin, günde 12 saat çalıştığı yoğun iş temposuna karşın tiyatrodan asla vazgeçmeyenlerden. Hafta sonunu iple çektiğini anlatıyor: “Küçük de olsa oyunlarda rol alıyorum, reji asistanlığı yapıyorum. Herkes bana ‘ne gerek var, ne işine yarıyor’ diyor. Hatta ‘mahalle baskısına karşı, mahalle tiyatrosu’ diyerek devam ediyorum.” Mümtaz Akdoğan da çalıştığı şirkette benzer eleştirilere maruz kalıyormuş: “Bana dedikleri tek kelime ‘ne kadar alıyorsun, ne veriyorlar?’ Eskiden yemek veriyorlardı, şimdi onu da vermiyorlar (Gülüşmeler). Biz buraya yemek için gelmiyorduk, şimdi yemeklerimizi kendimiz getiriyoruz. Daha iyi oldu, kumanya yerine yemek yiyoruz.”
“KİMSEYİ DIŞARIDA BIRAKMAYAN BİR YAPI”
Tiyatro Eğitmeni Kenan Özsever, Aliağa’da ilk dönem liseli gençlerin ağırlıkta olduğu bir ekip bulunduğunu anlatırken, Prof. Dr. Semih Çelenk Seferihisar’da mahalle tiyatrosunun dört emekli ile başladığını, üçünün sahnede olduğu “Hadi Öldürsene Canikom” oyununu sahnelediklerini anlatıyor. Çelenk, mahalle tiyatrolarının kimseyi dışarıda bırakmadığını hatırlatarak, “Grubun kompozisyonu o sayıya ve o niteliğe uygun bir oyun arayışına yönlendiriyor. Dolayısıyla grup belirliyor oyunu.”
Mahallenin yapısına göre öğrencilerin, emeklilerin, gençlerin, beyaz yakalıların, ev hanımlarının, çalışanların olduğu ekipler kurulmuş. Kenan Özsever de “Mahalle tiyatroları ücretsizdir” afişini görüp gelen pek çok insanın, “Burada başka bir şey var” diye düşünmeye başladığını anlatıyor: “Profesyonel eğitmenler var, üniversite hocaları işin içinde, üç dört farklı alan eğitimi alıyoruz. Dans, hareket, ses, konuşma, tiyatro eğitimi… Bunları arkadaşlarıyla, yakınlarıyla paylaşınca biz bir yandan seyircimizi de yetiştirmiş olduk.”
Özsever, dört beş ay çalışıp çıkardıkları oyunların en fazla birkaç temsil sahnelenmesinden rahatsız, daha fazla sahnelenmesi gerektiğini söylüyor. Süleyman Sayan da bir yandan yeni oyunu çıkarırken, diğer yandan eski oyunu sahnelemeye devam etmeleri gerektiğini düşünüyor.
“ÇOK GÜZEL BİR DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM OLDU”
Tiyatro Eğitmeni Kenan Özsever, tiyatroya gelirken özgüvensiz, kendini ifade edemeyecek durumda olan katılımcıların bir iki yıl içinde bambaşka bir düzeye geldiklerini vurguluyor: “Tiyatro total bir sanat olduğu için kişinin önce kendi farkındalığını kazanması, kendini doğru ifade edebilmesinin kapısını açıyor. Ses ve konuşma eğitimleri, yürüme ve duruş eğitimleri de var. Tüm bu eğitimlerden geçip, bir de insanların karşısında performans sergileyebilmek katılımcıları bambaşka bir yere taşıdı. Çok güzel bir değişim dönüşüm oldu.”
Cemre Sakarya, “sahne tozu yutmak” deyimine gönderme yaparak, artık içinden başka bir iş yapmak gelmediğini söylüyor. Şehir Plancısı Burakhan Yazıcı da düşünce tarzındaki farklılığa dikkat çekiyor, “Artık farklı açılardan bakabileceğimizi biliyoruz. Tiyatronun her anlamda insana katkısı çok fazla. Özgüven anlamında anlatılamayacak seviyede bir üst noktaya taşıyor insanı” diyor.
Üniversite sınavına hazırlanan İrem Küçük, tiyatro kursunda dansa yeteneği olduğunu öğrendiğini belirterek, “Ben küçükken başladım, şimdi 18 yaşına gireceğim. Hayata bakış açım, insanlarla olan iletişimim ve özgüvenim çok etkilendi” diye konuşuyor. Lise son sınıf öğrencisi Uygar Pehlivan da çekinik, içe kapanık bir yapısı olduğunu, tiyatronun burada kendisine çok yardımcı olduğunu ifade ediyor. Selinay Kılıç’a da ailesi “Sen kim oldun şimdi, nasıl değiştin?” diyormuş. O dönem özgüvensiz olduğunu, kendini tanımadığını belirten Kılıç, tiyatronun kendini ifade etmesini kolaylaştırdığını vurguluyor. Aynı biçimde Ceren Yaşar da sıkılan bir insan olmasına rağmen, tiyatrodaki öğrenme halinin kendisini sürekli heyecanlandırdığını anlatıyor.
Kızıyla birlikte kursa gelen Süleyman Sayan’daki değişimi ise ailesi söylüyormuş: “Eskiden oldukça agresif hareketler sergileyen bir insandım. Tiyatro başladıktan sonra pamuk gibi adam oldun, diyorlar. Çok da güzel oldu.” Mümtaz Akdoğan da tiyatroya gelmeye başladıktan sonra ailece çok kenetlendiklerini vurguluyor.
Sınıf Öğretmeni olan Ayşe Mine Toper, Hatay’dan gelmiş bir deprem mağduru. Bornova Mahalle Tiyatrosu’na dahil olmuş ve şimdi kendisini buraya ait hissediyor: “Sadece ders olarak bakmıyorum, çünkü okul değil burası, hayata hazırlıyor. Özgüvenli bir insanım ama bana çok farklı şeyler kattı burası.”
“KAPANMASINI DEĞİL, YAYILMASINI İSTİYORUZ”
Tiyatro Eğitmeni, Yönetmen Kenan Özsever, önce Aziz Kocaoğlu, ardından Tunç Soyer’in projeyi sahiplendiğini ve devam ettiklerini belirterek, “Çok güzel, güzide bir proje. Umarım hep böyle devam eder ve başta diğer büyükşehirler olmak üzere birçok kente örnek olur. Çünkü biz meyvelerini aldık. Daha fazla yayılmasını, geliştirilmesini istiyoruz.” diyor. Belediye görevlileriyle ortak dili zamanla oturtmaya başladıklarını belirten Prof. Dr. Semih Çelenk de yasal prosedür gereği ihale sistemini eleştiriyor: “İhaleyi temizlik firmaları, havalandırma firmaları alınca, onlara havalandırma ile sanatın farkını, temizlik işleriyle sanatın farkını anlatmak bize düşüyor. Ortak bir dil bulmaya ve sonuca ulaşmaya çalışıyoruz.”
Yerel seçimden hemen önce dört mahallenin oyunlarının oynanacağını ve bu dönemin sona ereceğini anlatan Çelenk, giderek mahallelerin özerkleşmesi, sivil tiyatro, sivil koro, sivil halk oyunları ekiplerinin olması gerektiğini vurguluyor. Bazı bölgelerde mahalle tiyatroları ile başlayan, sonra konservatuvara gidenler olduğunu, şimdi onların mahalleye geri döneceğini dile getiren Çelenk, “Acaba orayı çalıştırırlar mı? Tekrar orada bir şey yaparlar mı? Örnek olabilecek bir şey olur mu, diye düşünüyorum” diye konuşuyor. Kenan Özsever de mahalle tiyatrolarında başlayıp, şimdi “Niye ben bu işi yapmıyorum ki?” diyenler olduğunu, bir yandan da okumak için konservatuvara gitmeye hazırlananlar olduğunu aktarıyor. Özsever, kendilerinin de teşvik etmeye, üzerlerine düşeni yapmaya çalıştıklarını vurguluyor.
Tiyatro katılımcısı Mümtaz Akdoğan, ekipteki kaygıyı dile getiriyor, bazen kapanacak diye korktuklarını söylüyor: “Acaba son verilecek mi? Bizimki de kapanacak mı? Kapanırsa ne yapacağız? Başka bir yere gidersem ekiple, hocayla anlaşabilecek miyim? Bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Her şey çok güzel olacak diyorlar, inşallah güzel bir süreç bizi bekliyordur.” Gülsüm Ezin de kendisi gibi küçüklükten hevesi olup da yapamayanlar için büyük önem taşıdığını düşündüğü projenin devam etmesini istiyor.
Cemre Sakarya da ekip adına son noktayı koyuyor ve Mahalle Tiyatroları Projesi’nin temel özelliğinin altını çiziyor: “Bu projeye katılan hiç kimse benim hayatım değişmedi diyemez.”
* “Türkiye’de Kamusal Tiyatro Deneyimleri ve Olanakları” projesi bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.