Edirne’nin Keşan ilçesinde kurulan Zerlanis Kültür Sanat Derneği yıllardır gençlerle, çocuklarla tiyatro eğitimleri veriyor, her yıl 1-2 oyun sahneye koyuyor. Zerlanis’çilerle tiyatroyu, sanatı, tiyatronun gençlerde yarattığı değişimi ve taşra tiyatro yapmayı konuştuk.
MUSTAFA KARA
Trakya’nın önemli ilçelerinden biri olan Keşan’da 6-7 yıldır hummalı bir çalışma var. Adını Keşan’ın eski adından alan Zerlanis Kültür Sanat Derneği, çocuk ve gençlere tiyatro eğitimleri veriyor, her yıl tiyatro oyunları sahneliyor. Gençler, kimi zaman bir sendikada, kimi zaman bir marketin küçük salonunda çalışarak hem sanata, tiyatroya dair eğitimler alıyor, hem de sahne üzerinde hünerlerini gösteriyorlar.
Psikolojik Danışman Aydın Yıldırım’ın farklı gençlik grupları ile yaptığı çalışmalarda ulaştığı çocuk ve genç sayısı 400’e ulaşmış. Bu yıl da 95 genç farklı gruplar halinde tiyatro çalışıyor. “Bosna Sen Benim Annemsin”, “Martının Dönüşü”, “ “Radyum Kızları” gibi oyunları sahnelemişler, bu sene ise Hristo Boytçev’in “Albay Kuş” ile geliyorlar.
Zerlanis’in hikayesi bir anlamda Aydın Yıldırım’ın Bilgi Üniversitesi Sosyal Kuluçka Merkezi’nde STK eğitimi almasıyla başlamış. Ruh sağlığı üzerine çalışan profesyonellerden oluşan Travma Çalışmaları Derneği’ndeymiş o zaman. Ailevi sebeplerle Keşan’a dönünce, ilk iş bu bilgisini bir kültür sanat derneği kurmak için kullanmış. Başlarda kolay olmamış elbette. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin hemen sonrasındaki dönem olduğu için insanların “dernek kurma” konusunda pek de istekli olmadığını anlatıyor Aydın Yıldırım.
Uzun uğraşlar sonucu Zerlanis Keşan Görsel Sanatlar ve Kültürel Araştırmalar Derneği kurulmuş ve geçen 7 yıl içinde film gösterimleri, edebiyat söyleşileri, atölyeler gibi etkinlikler yapsalar da, tiyatro çalışmaları en sistemli faaliyetleri olmuş. Yıldırım, tiyatronun içinde olması gereken disiplin sürecinin derneği de sürekli aktif tuttuğunu belirtiyor. Keşan’da doğan ve liseyi burada bitiren Yıldırım, o dönem Halkevi’nin tiyatro kursuna gittiğini, sonrasında ise Halk Eğitim dışında bir tiyatro faaliyeti olmadığını anlatıyor. Zerlanis şimdi hemen her sene bir iki oyun çıkarıyor, yüzlerce gencin hayatına dokunuyor.
“TİYATRO BENİM İÇİN OLMAZSA OLMAZ”
Ekibe bu yıl katılan Ziraat Yüksek Mühendisi Pınar Aktaş ise biraz daha şanslı. Keşan’a geleceği belli olduğunda ilk işi Google’a “tiyatro olup olmadığını sormak” olmuş. Aktaş’ın hikayesi çocukluktan itibaren tiyatroyla ilgili, sokak tiyatrosundan çocuk tiyatrosuna yetişkin tiyatrosundan amatör tiyatroya uzanan bir hikaye. Öğrenciyken de, çalışma hayatının içinde de tiyatrodan vazgeçmemiş: “Tiyatro benim hep hayatımın içindeydi, benim için olmazsa olmazdır. Bu anlamda Keşan beklentimi karşıladı, Zerlanis var, ama neden birkaç tane daha tiyatro olmasın?”
Bir yazılım şirketinde çalışan Yağmur Sena Çakır ise “tiyatroyu çok sıkıcı bulduğunu” ve “ilk seyrettiği oyunun kendi grubunun oyunu olduğunu” söylüyor. Sonrasında fikri değişmiş, “heyecandan, mutluluktan aklını kaybettiğini” anlatıyor: “Aslında çok büyük bir kayıp, çok büyük bir kültürsüzlük. Önemli olan bunun farkına varmış olmak. İlk kez kendi yağıyla kavrulan bir ekiple çalışıyorum. Bambaşka ve bunun bambaşka bir duygu olduğunu söylüyor: “Böyle her zaman tırnaklarına kazıyorsun. Tiyatroda, tiyatroyu temizleyen de aynı kişidir, oynayan da aynı kişidir. Sonrasında perdeyi kapatan da aynı kişidir.”
“GENÇ TİYATROYLA KENDİ HAYATA BAKIŞINI İNŞA EDİYOR”
Psikolojik Danışman ve Tiyatro Eğitmeni Aydın Yıldırım, tiyatronun bir gencin gelişimine etkisini şöyle anlatıyor: “Bir genç çocukluktan çıkıp yetişkinliğe adım atarken, o ergenlik sürecinde ve gençliğin ilk adımlarında önce kendisini tanımasını, kendi kişiliğini oluşturma, sonra karşısındaki ile diyalog geliştirme ve herhangi bir çatışma durumunda o çatışmayı nasıl çözümleyebileceği konusunda çok büyük bir deneyim sağlıyor. Bir oyun sahnede bir saat, bir buçuk saat, ama hazırlık süreci 6-7 ay sürüyor. İşte o süreç içinde genç tiyatro eğitimiyle beraber aslında kendi kendini kendi kişiliğini, kendi hayata bakışını inşa ediyor. Bunun için yaptığımız bütün çalışmaların haricinde tiyatroya çok ciddi bir önem atfediyoruz.”
Zerlanis’le 16 yaşında bir lise öğrencisiyken tanışan ve şimdi üniversite öğrencisi olan Feyza Geçer, Aydın Yıldırım’ı doğruluyor. Başlarda tiyatroyla pek ilgisi yokmuş, daha çok edebiyatla ilgileniyormuş. 16 yaşında “Bir iki kere denerim” diye gittiği Zerlanis’te üç yıldır tiyatro yapıyor. Liseye başladığında çok sosyal olduğunu, sohbet etmeyi, yakınlık kurmayı çok sevdiğini anlatan Geçer, maalesef bunu beceremiyormuş: “Ne kadar sosyal olsam da, insanlarla doğru iletişimi hiçbir zaman yakalayamazdım. Hep bir iletişim eksikliğim vardı. Ne kadar iyi niyetle yaklaşsam da, olumsuz tepki alırdım. Çoğunlukla yanlış iletişim kuruyordum veya iyi niyetle bir cümle söylemek isterken yanlış yere çevriliyordu. Tiyatroya girdikten sonra böyle olmadı. İletişim becerim kuvvetlendi.” Tiyatroda kendini daha rahat, daha iyi hissettiğini anlatan Geçer, “Yapabileceğim tek iş galiba tiyatroymuş” diye düşündüm, “Konservatuar mı okusam?” dedim. Ancak “Günümüz şartları malum” diyerek eğitmenlik yolunu seçmiş, ama drama eğitimenliği eğitimi alıyor, “Bir nevi Aydın Yıldırım’ı kendime idol olarak gördüm” diyor. Geçer, ilkokul, ortaokul ve liselerde resim, müzik gibi derslerin olduğunu, mutlaka “Drama” dersinin de olması gerektiğini söylüyor: “Çocukların grup çalışması içinde bir şeyler yapabileceği, kendilerini ifade edebileceği etkinlikler düzenlense aslında tüm sorun ortadan kalkar diye düşünüyorum. Her öğrencinin mutlaka drama eğitimi alması gerekiyor. Gençler, çocuklar çok fazla içine kapanıklar. Bir drama eğitimi alsalar, kendilerini daha fazla ifade edebilirler.”
Öğrenci Esma Çelik de aynı fikirde, “Öncelikle özgüvenimde büyük bir artış oldu” diyor: “İnsanlarla tanışıyorsunuz, kaynaşıyorsunuz. İnsanların hepsi size bakarken sahnede bir rol canlandırıyorsunuz. Mesela Radyum Kızları’nı sahneledik, 200 kişinin önünde, herkesin odağı bizdeyken, hiç kekelemeden. Bunun özgüvenime çok ciddi katkı sağladığını düşünüyorum.”
“EDEBİYAT, SANAT VE SOSYAL MESELELERLE TANIŞTIRAN OYUNLAR”
Aydın Yıldırım oyunları seçerken genelde gençlerin kendi kişiliklerini, kendi gizli güçlerini tanımalarını öncelediklerini, bir taraftan da onları daha çok edebiyatla, sanatla ve sosyal meselelerle tanıştıracak oyunları tercih ettiklerini anlatıyor. İlk olarak psikolojik danışman olan Oğuz Kaygalak’ın “Martının Dönüşü” adlı oyununu sahnelemişler. Farklı farklı öğrenciler ve yaş gruplarıyla sahnelenmiş bu oyun ve içinde Orhan Veli, Sait Faik gibi edebiyatları da içeren, kentsel dönüşüm süreciyle ilgili bir oyunmuş. İkinci oyunları “Bosna Sen Benim Annemsin” ise savaş karşıtı nitelik taşıyan bir oyun ve yine Oğuz Kaygalak’ın imzasını taşıyor. Yıldırım, Rumeli göçmeni nüfusa sahip Trakya için de dikkat çekici bir oyun olduğunu belirtiyor. “Radyum Kızları” da Zerlanis’in öne çıkan, ses getiren oyunlarından biri olmuş. Ekipte kadın sayısı fazla olunca böyle bir oyun tercih etmişler.
Esma Çelik, “Radyum Kızları”nın 1930’lu yıllarda geçen, bir fabrikada radyumun zararlı etkisini yaşayan kadınları anlattığını söylüyor. İşçi hakları, kadın sorununa ve savaşa dayanan bir oyun olan “Radyum Kızları”, çok beğenilmiş, dakikalarca ayakta alkışlanmış. Esma Çelik, oynadığı Beatrice rolüyle ilk alkışı aldığını, bir çok insanın “O sahnede ağladım” dediğini belirterek, öğretmenlerinden de çok iyi tepkiler aldığını söylüyor.
Aydın Yıldırım, Hristo Boytçev’in yine bir Bosna oyunu olan, “Albay Kuş”u çalıştıklarını belirtiyor. Savaş esnasında doktorların, hemşirelerin kaçtığı bir akıl hastanesinde unutulmuş 6 “deli”nin, idealist bir doktorla yaşadığı macerayı anlatan bu oyun da ırkçılık ve savaş karşıtı bir niteliğe sahip.
“KALICI BİR TİYATRO İNŞA EDEMEDİK”
Aydın Yıldırım, Zerlanis’in genelde sene başında başlayan çalışma ve provaların dönem sonunda meyvesini verdiğini, yaza girildiğinde ekibin büyük ölçüde sıfırlandığını anlatıyor. Liselilerin üniversiteyi kazanıp gittiğini, üniversitelilerin mezun olup gittiğini belirten Yıldırım, kalıcı bir tiyatro kurmanın şimdiye kadar pek mümkün olamadığını anlatıyor. Aydın Yıldırım’a göre, kalıcı tiyatro inşa edememenin bir nedeni de, kendisi de dahil, bu işi organize edenlerin hayatını sürekli Keşan’da idame ettirmek gibi bir planı olmaması… Meseleyi 2 ya da 4 yıllık bir sanat okulu gibi ele aldıklarını aktaran Aydın Yıldırım, “Öğrencilerimizi eğitip eğitip mezun etmek şeklinde çalışıyoruz” diye konuşuyor.
Pınar Aktaş da, ekibin çoğunlukla öğrenci olduğunu belirterek, “Bir yetişkin grup kurmak, kemikleşmiş bir kadro kurma niyetindeydik. Bunu başaramadık. İnsanlar gelip gidiyorlar, ama bir şey de diyemiyorsunuz. Arz talep meselesi biraz da.” diyor. Aktaş, Keşan Belediyesi’nin çok güzel bir sahnesi olduğunu, ancak nedense kendilerine sakladıklarını söylüyor: “Kullanılmasına kıyamıyorlar. Bürokratik engeli aşıp da o sahneyi kullanamıyoruz. Kullanılmayacaksa niye var o sahne? Tiyatro yerel yönetimin ilk önceliği değil sanıyorum. Farklı konuları tercih ettikleri için biz biraz öksüz kaldık.”
Aydın Yıldırım, yerel yönetimlerle ilişkiler konusunda da, kendilerine biraz mesafeli davranılmasından yakınıyor. CHP döneminde de, AK Parti döneminde de ilişkilerinin inişli çıkışlı olduğunu anlatan Yıldırım, durumu şöyle özetliyor: “Taleplerimiz bazen karşılık buluyor, bazen bulmuyor. Araç lazım olduğunda bazen alıyoruz, bazen alamıyoruz. Ummadığımız zamanda destek çıkabiliyor, bazen en haklı talebimiz karşılanmıyor. Herhalde o andaki Keşan’daki ortam etkili oluyor.”
Zerlanis, “Albay Kuş” oyununu Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında Keşan’ın yanı sıra yakın il ve ilçe merkezlerinde oynamayı çok istiyor. Zerlanis Kültür Sanat Derneği’nin önündeki en önemli kriz, eğitim alıp giden gençler gibi, Aydın Yıldırım’ın da Keşan’dan ayrılması. Yola devam edilip edilmeyeceğine Zerlanis’çilerin karar vereceğini söylüyor: “Zerlanis devam etmese bile, bu kültür sanat çalışmalarını devam ettirecek çok arkadaş yetiştirdiğimizi düşünüyorum.”
* “Türkiye’de Kamusal Tiyatro Deneyimleri ve Olanakları” projesi bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.