Kategori: Magazin

  • Zerlanis Derneği taşrada bir sanat okulu gibi: Eğitip eğitip mezun ediyoruz

    Zerlanis Derneği taşrada bir sanat okulu gibi: Eğitip eğitip mezun ediyoruz

    Edirne’nin Keşan ilçesinde kurulan Zerlanis Kültür Sanat Derneği yıllardır gençlerle, çocuklarla tiyatro eğitimleri veriyor, her yıl 1-2 oyun sahneye koyuyor. Zerlanis’çilerle tiyatroyu, sanatı, tiyatronun gençlerde yarattığı değişimi ve taşra tiyatro yapmayı konuştuk.

     

    MUSTAFA KARA

    Trakya’nın önemli ilçelerinden biri olan Keşan’da 6-7 yıldır hummalı bir çalışma var. Adını Keşan’ın eski adından alan Zerlanis Kültür Sanat Derneği, çocuk ve gençlere tiyatro eğitimleri veriyor, her yıl tiyatro oyunları sahneliyor. Gençler, kimi zaman bir sendikada, kimi zaman bir marketin küçük salonunda çalışarak hem sanata, tiyatroya dair eğitimler alıyor, hem de sahne üzerinde hünerlerini gösteriyorlar.

    Psikolojik Danışman Aydın Yıldırım’ın farklı gençlik grupları ile yaptığı çalışmalarda ulaştığı çocuk ve genç sayısı 400’e ulaşmış. Bu yıl da 95 genç farklı gruplar halinde tiyatro çalışıyor. “Bosna Sen Benim Annemsin”, “Martının Dönüşü”, “ “Radyum Kızları” gibi oyunları sahnelemişler, bu sene ise Hristo Boytçev’in “Albay Kuş” ile geliyorlar.

    Zerlanis’in hikayesi bir anlamda Aydın Yıldırım’ın Bilgi Üniversitesi Sosyal Kuluçka Merkezi’nde STK eğitimi almasıyla başlamış. Ruh sağlığı üzerine çalışan profesyonellerden oluşan Travma Çalışmaları Derneği’ndeymiş o zaman. Ailevi sebeplerle Keşan’a dönünce, ilk iş bu bilgisini bir kültür sanat derneği kurmak için kullanmış. Başlarda kolay olmamış elbette. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin hemen sonrasındaki dönem olduğu için insanların “dernek kurma” konusunda pek de istekli olmadığını anlatıyor Aydın Yıldırım.

    Uzun uğraşlar sonucu Zerlanis Keşan Görsel Sanatlar ve Kültürel Araştırmalar Derneği kurulmuş ve geçen 7 yıl içinde film gösterimleri, edebiyat söyleşileri, atölyeler gibi etkinlikler yapsalar da, tiyatro çalışmaları en sistemli faaliyetleri olmuş. Yıldırım, tiyatronun içinde olması gereken disiplin sürecinin derneği de sürekli aktif tuttuğunu belirtiyor. Keşan’da doğan ve liseyi burada bitiren Yıldırım, o dönem Halkevi’nin tiyatro kursuna gittiğini, sonrasında ise Halk Eğitim dışında bir tiyatro faaliyeti olmadığını anlatıyor. Zerlanis şimdi hemen her sene bir iki oyun çıkarıyor, yüzlerce gencin hayatına dokunuyor.

    Pınar Akdaş

    “TİYATRO BENİM İÇİN OLMAZSA OLMAZ”

    Ekibe bu yıl katılan Ziraat Yüksek Mühendisi Pınar Aktaş ise biraz daha şanslı. Keşan’a geleceği belli olduğunda ilk işi Google’a “tiyatro olup olmadığını sormak” olmuş. Aktaş’ın hikayesi çocukluktan itibaren tiyatroyla ilgili, sokak tiyatrosundan çocuk tiyatrosuna yetişkin tiyatrosundan amatör tiyatroya uzanan bir hikaye. Öğrenciyken de, çalışma hayatının içinde de tiyatrodan vazgeçmemiş: “Tiyatro benim hep hayatımın içindeydi, benim için olmazsa olmazdır. Bu anlamda Keşan beklentimi karşıladı, Zerlanis var, ama neden birkaç tane daha tiyatro olmasın?”

    Bir yazılım şirketinde çalışan Yağmur Sena Çakır ise “tiyatroyu çok sıkıcı bulduğunu” ve “ilk seyrettiği oyunun kendi grubunun oyunu olduğunu” söylüyor. Sonrasında fikri değişmiş, “heyecandan, mutluluktan aklını kaybettiğini” anlatıyor: “Aslında çok büyük bir kayıp, çok büyük bir kültürsüzlük. Önemli olan bunun farkına varmış olmak. İlk kez kendi yağıyla kavrulan bir ekiple çalışıyorum. Bambaşka ve bunun bambaşka bir duygu olduğunu söylüyor: “Böyle her zaman tırnaklarına kazıyorsun. Tiyatroda, tiyatroyu temizleyen de aynı kişidir, oynayan da aynı kişidir. Sonrasında perdeyi kapatan da aynı kişidir.”

    Aydın Yıldırım

    “GENÇ TİYATROYLA KENDİ HAYATA BAKIŞINI İNŞA EDİYOR”

    Psikolojik Danışman ve Tiyatro Eğitmeni Aydın Yıldırım, tiyatronun bir gencin gelişimine etkisini şöyle anlatıyor: “Bir genç çocukluktan çıkıp yetişkinliğe adım atarken, o ergenlik sürecinde ve gençliğin ilk adımlarında önce kendisini tanımasını, kendi kişiliğini oluşturma, sonra karşısındaki ile diyalog geliştirme ve herhangi bir çatışma durumunda o çatışmayı nasıl çözümleyebileceği konusunda çok büyük bir deneyim sağlıyor. Bir oyun sahnede bir saat, bir buçuk saat, ama hazırlık süreci 6-7 ay sürüyor. İşte o süreç içinde genç tiyatro eğitimiyle beraber aslında kendi kendini kendi kişiliğini, kendi hayata bakışını inşa ediyor. Bunun için yaptığımız bütün çalışmaların haricinde tiyatroya çok ciddi bir önem atfediyoruz.”

    Zerlanis’le 16 yaşında bir lise öğrencisiyken tanışan ve şimdi üniversite öğrencisi olan Feyza Geçer, Aydın Yıldırım’ı doğruluyor. Başlarda tiyatroyla pek ilgisi yokmuş, daha çok edebiyatla ilgileniyormuş. 16 yaşında “Bir iki kere denerim” diye gittiği Zerlanis’te üç yıldır tiyatro yapıyor. Liseye başladığında çok sosyal olduğunu, sohbet etmeyi, yakınlık kurmayı çok sevdiğini anlatan Geçer, maalesef bunu beceremiyormuş: “Ne kadar sosyal olsam da, insanlarla doğru iletişimi hiçbir zaman yakalayamazdım. Hep bir iletişim eksikliğim vardı. Ne kadar iyi niyetle yaklaşsam da, olumsuz tepki alırdım. Çoğunlukla yanlış iletişim kuruyordum veya iyi niyetle bir cümle söylemek isterken yanlış yere çevriliyordu. Tiyatroya girdikten sonra böyle olmadı. İletişim becerim kuvvetlendi.” Tiyatroda kendini daha rahat, daha iyi hissettiğini anlatan Geçer, “Yapabileceğim tek iş galiba tiyatroymuş” diye düşündüm, “Konservatuar mı okusam?” dedim. Ancak “Günümüz şartları malum” diyerek eğitmenlik yolunu seçmiş, ama drama eğitimenliği eğitimi alıyor, “Bir nevi Aydın Yıldırım’ı kendime idol olarak gördüm” diyor. Geçer, ilkokul, ortaokul ve liselerde resim, müzik gibi derslerin olduğunu, mutlaka “Drama” dersinin de olması gerektiğini söylüyor: “Çocukların grup çalışması içinde bir şeyler yapabileceği, kendilerini ifade edebileceği etkinlikler düzenlense aslında tüm sorun ortadan kalkar diye düşünüyorum. Her öğrencinin mutlaka drama eğitimi alması gerekiyor. Gençler, çocuklar çok fazla içine kapanıklar. Bir drama eğitimi alsalar, kendilerini daha fazla ifade edebilirler.”

    Feyza Geçer

    Öğrenci Esma Çelik de aynı fikirde, “Öncelikle özgüvenimde büyük bir artış oldu” diyor: “İnsanlarla tanışıyorsunuz, kaynaşıyorsunuz. İnsanların hepsi size bakarken sahnede bir rol canlandırıyorsunuz. Mesela Radyum Kızları’nı sahneledik, 200 kişinin önünde, herkesin odağı bizdeyken, hiç kekelemeden. Bunun özgüvenime çok ciddi katkı sağladığını düşünüyorum.”

    “EDEBİYAT, SANAT VE SOSYAL MESELELERLE TANIŞTIRAN OYUNLAR”

    Aydın Yıldırım oyunları seçerken genelde gençlerin kendi kişiliklerini, kendi gizli güçlerini tanımalarını öncelediklerini, bir taraftan da onları daha çok edebiyatla, sanatla ve sosyal meselelerle tanıştıracak oyunları tercih ettiklerini anlatıyor. İlk olarak psikolojik danışman olan Oğuz Kaygalak’ın “Martının Dönüşü” adlı oyununu sahnelemişler. Farklı farklı öğrenciler ve yaş gruplarıyla sahnelenmiş bu oyun ve içinde Orhan Veli, Sait Faik gibi edebiyatları da içeren, kentsel dönüşüm süreciyle ilgili bir oyunmuş. İkinci oyunları “Bosna Sen Benim Annemsin” ise savaş karşıtı nitelik taşıyan bir oyun ve yine Oğuz Kaygalak’ın imzasını taşıyor. Yıldırım, Rumeli göçmeni nüfusa sahip Trakya için de dikkat çekici bir oyun olduğunu belirtiyor. “Radyum Kızları” da Zerlanis’in öne çıkan, ses getiren oyunlarından biri olmuş. Ekipte kadın sayısı fazla olunca böyle bir oyun tercih etmişler.

    Esma Çelik, “Radyum Kızları”nın 1930’lu yıllarda geçen, bir fabrikada radyumun zararlı etkisini yaşayan kadınları anlattığını söylüyor. İşçi hakları, kadın sorununa ve savaşa dayanan bir oyun olan “Radyum Kızları”, çok beğenilmiş, dakikalarca ayakta alkışlanmış. Esma Çelik, oynadığı Beatrice rolüyle ilk alkışı aldığını, bir çok insanın “O sahnede ağladım” dediğini belirterek, öğretmenlerinden de çok iyi tepkiler aldığını söylüyor.

    Aydın Yıldırım, Hristo Boytçev’in yine bir Bosna oyunu olan, “Albay Kuş”u çalıştıklarını belirtiyor. Savaş esnasında doktorların, hemşirelerin kaçtığı bir akıl hastanesinde unutulmuş 6 “deli”nin, idealist bir doktorla yaşadığı macerayı anlatan bu oyun da ırkçılık ve savaş karşıtı bir niteliğe sahip.

    “KALICI BİR TİYATRO İNŞA EDEMEDİK”

    Aydın Yıldırım, Zerlanis’in genelde sene başında başlayan çalışma ve provaların dönem sonunda meyvesini verdiğini, yaza girildiğinde ekibin büyük ölçüde sıfırlandığını anlatıyor. Liselilerin üniversiteyi kazanıp gittiğini, üniversitelilerin mezun olup gittiğini belirten Yıldırım, kalıcı bir tiyatro kurmanın şimdiye kadar pek mümkün olamadığını anlatıyor. Aydın Yıldırım’a göre, kalıcı tiyatro inşa edememenin bir nedeni de, kendisi de dahil, bu işi organize edenlerin hayatını sürekli Keşan’da idame ettirmek gibi bir planı olmaması… Meseleyi 2 ya da 4 yıllık bir sanat okulu gibi ele aldıklarını aktaran Aydın Yıldırım, “Öğrencilerimizi eğitip eğitip mezun etmek şeklinde çalışıyoruz” diye konuşuyor.

    Pınar Aktaş da, ekibin çoğunlukla öğrenci olduğunu belirterek, “Bir yetişkin grup kurmak, kemikleşmiş bir kadro kurma niyetindeydik. Bunu başaramadık. İnsanlar gelip gidiyorlar, ama bir şey de diyemiyorsunuz. Arz talep meselesi biraz da.” diyor. Aktaş, Keşan Belediyesi’nin çok güzel bir sahnesi olduğunu, ancak nedense kendilerine sakladıklarını söylüyor: “Kullanılmasına kıyamıyorlar. Bürokratik engeli aşıp da o sahneyi kullanamıyoruz. Kullanılmayacaksa niye var o sahne? Tiyatro yerel yönetimin ilk önceliği değil sanıyorum. Farklı konuları tercih ettikleri için biz biraz öksüz kaldık.”

    Aydın Yıldırım, yerel yönetimlerle ilişkiler konusunda da, kendilerine biraz mesafeli davranılmasından yakınıyor. CHP döneminde de, AK Parti döneminde de ilişkilerinin inişli çıkışlı olduğunu anlatan Yıldırım, durumu şöyle özetliyor: “Taleplerimiz bazen karşılık buluyor, bazen bulmuyor. Araç lazım olduğunda bazen alıyoruz, bazen alamıyoruz. Ummadığımız zamanda destek çıkabiliyor, bazen en haklı talebimiz karşılanmıyor. Herhalde o andaki Keşan’daki ortam etkili oluyor.”

    Zerlanis, Albay Kuş” oyununu Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında Keşan’ın yanı sıra yakın il ve ilçe merkezlerinde oynamayı çok istiyor. Zerlanis Kültür Sanat Derneği’nin önündeki en önemli kriz, eğitim alıp giden gençler gibi, Aydın Yıldırım’ın da Keşan’dan ayrılması. Yola devam edilip edilmeyeceğine Zerlanis’çilerin karar vereceğini söylüyor: “Zerlanis devam etmese bile, bu kültür sanat çalışmalarını devam ettirecek çok arkadaş yetiştirdiğimizi düşünüyorum.”

     

    * “Türkiye’de Kamusal Tiyatro Deneyimleri ve Olanakları” projesi bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.

     

  • Punisher Örneği Üzerinden Bir Amerikan Politikası Tahlili

    Punisher Örneği Üzerinden Bir Amerikan Politikası Tahlili

    Geçenlerde Geekyapar yazarlarından Meltem Deniz Doğan’ın Punisher üzerinden bir adalet irdelemesi yaptığı yazıyı okudum. Bu yazıyı, hem kendi fikir ayrılıklarımı belirtmek, hem de Doğan’ın başlatmış olduğu adalet serisine demokratik bir katılımda bulunmak adına yazıyorum. Yazıyı kendilerine de birçok kanaldan haberleri olması adına attım fakat herhalde bu kadar demokrasi ülkeye olduğu gibi onlara da fazla geldi. 

    Serinin ilk yazısı Sefiller’den yola çıkarak adalet/merhamet ikiliğini ele alıyor. Çıkarılan sonuç ise; adaletin merhametle eş değer olmadığı ancak merhametli olması gerektiği. İkinci yazıda da Punisher üzerinden adalet/intikam kavramlarının ilişiği, dolayısıyla da Castle’ın eylemlerinin meşruiyeti tartışılıyor. Öncelikle kendi itirazıma buradan başlamak istiyorum:

    Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü adlı eserinin ikinci bölümünde ahlak, suçluluk, adalet gibi kavramların etimolojik kökenini ve ortaya çıktığı temelleri tarihsel olarak ele almaya kalkışıyor. Ortaya çıkardığı sonuç okuyucuya, Batı’daki toplumların doğada bulundukları halden kanun hükmündeki toplumsallaşmaya geçtikleri aşamanın Yahudi-Hristiyan öğretisinin kökenindeki bir tür borçlu-alacaklı (Creditor – Debtor) ilişkisi dolayımıyla kurulduğunu gösteriyor. Bu sebeple de ahlaki değerlerin oluşumunu en başta meta mübadelelerinin gerçekleştirildiği piyasa ilişkilerine bağlıyor. Devamında Nietzsche, ahlaki bir itham olan ‘suçlu’ -schuld- kelimesinin Latin dil ailesinde oldukça materyal olan ‘borçlu’ -schulden- kelimesiyle aynı kökenden geldiğini anlatıyor. Buna istinaden; sorumluluk, görev, vicdan, suçluluk gibi ahlaki duygulanımların da ahlak-dışı materyal temalardan türediğini soybilimsel metodu ile gözler önüne seriyor. Yani ahlaki ve dolayısı ile hukuki olanın, tamamen ekonomik terimlerde vücut bulduğunu vurguluyor. Sonuç olarak; hukuk, cezai sistemler, toplum ve birey arasındaki ilişki de bu tema üzerine inşa ediliyor.

    Daha açık ifade edecek olursak: Herhangi bir eylemin meşru olup olmadığı gerçeğini eğer ki hukuk oluşturuyorsa, ve eğer ki belirli bir hukukun altında yaşayan tüm vatandaşlara belli haklar ve ahlaki yükümlülükleri kanunlar yüklüyorsa, bireyin ‘suçlu’ oluşu, ona sağlanan haklar karşısında topluma ve devlete karşı olan yükümlülüklerini ihlal etmesinden, yani yasalara ve toplumsal değerlere karşı ‘suç işlemesinden’ kaynaklanıyor demektir. Hakkı ona tanıyan adli sistem karşısında belirli yükümlülükleri yerine getirmekle mükellef  ‘borçlu’ vatandaş, bu borcu ödemeyi reddettiği takdirde alacaklı olan devlet ve toplum da cezai yaptırımları araya sokarak ödemeyi reddeden bireyden/vatandaştan alacağını bu şekilde alır. Adalet bu bakımdan borçlu ile alacaklının haklar ve ödevler bakımından dengelenmesidir.

    Zorunlu askerlik mefhumunu buna iyi bir örnek oluşturur; bugüne kadar rahat yatağında uyuyan, bu memleketin havasını, suyunu, ekmeğini yiyen birey/vatandaş belirli bir yaştan sonra ona bu imkanları sağlayan değerleri korumak için ahlaki vazifesini yerine getirmeli, ‘borcunu’ ödemelidir. Aksi takdirde adli sistem karşısında vatandaşlık ‘haklarından’ men edilir. Örneğin, uzun dönem askerlik yapmış birinin ‘vatanına borcunu hakkı ile’ ödemiş biri olarak bedelli askerlik yapan başka bir vatandaşa sitem etmesi durumu da, kendi meşruiyetini bu diğer kişinin ‘alacaklıya borcunu hakkı ile ödememesine’ dayandırır. Böylelikle kendi yararlandığı vatandaşlık ‘haklarından’ aynı oranda ‘ödeme’ yapmayan bir başkasının yararlanmasını ‘adil’ bulmaz. Dolayısıyla adalet/merhamet ya da adalet/intikam değerlendirmelerinin yerine, adaletin vatandaş ile modern devlet arasındaki bir borçlu/alacaklı hikayesine dayandığını ileri sürüyor, Nietzsche’den hareketle kökenini en temel olarak piyasa ilişkilerinde bulduğunu iddia ediyorum.

    Teorik itirazımı yaptıktan sonra, gelelim benim Punisher analizime. Bütün bu çerçeveyi çizdikten sonra diziyi, soyut meşruiyet temalarından ziyade dizi içerisindeki malzemelerle ve onu kapsayan egemen siyasal kültürlerle ele almaya çalışacağım. Öncelikle karakterimiz Franks Castle’ı tanımaya çalışalım: Her şeyden önce Castle, uzun yıllar gururla orduda hizmet vermiş, tek eşlilik üzerine kurulu Amerikan muhafazakar aile değerlerine bağlı, düşünmekten ziyade çözüm odağına şiddeti koyan eski kafalı bir kabadayı temsili ile karşımıza çıkıyor. Ancak bu kabadayılığının yanında, oldukça dürüst, samimi, haksızlığa gelemeyen, esprili bir tip imajı da çiziyor. Bu aynen Türk medyasında da bize pompalanan ‘vasat insan’ güzellemelerine benziyor. Recep İvediği ele alalım; kaba, yeri gelince şamarını kimseden esirgemeyen, dediğim dedik, özü sözü bir, vatansever, saflığı ise hesap yapacak kadar ‘çıkarcı’ bir aklı olmamasına dayandırılan ortalama insan arketipi. Amerika için düşünecek olursak bana kalırsa Castle tam da böyle bir eleman. Sürekli olarak eleştirellikten uzak ortalama insanın toplum için önemi ve gerekliliğini vurgulayan bu diziler elbetteki ülkelerinin egemen siyasal konjonktüründen bağımsız değiller.

    Peki tam olarak nasıl bir siyasal kültürden bahsediyoruz? Castle’ın ezeli düşmanı Rawlins bunu kendi ağzından açıkça anlatıyor:

    Rawlins, endüstri; kömür, demir, çelik güzellemeleriyle geçmişte Amerika’nın nasıl kendi kendine yetebilen bir ülke olduğunu, şimdi ise nasıl uluslararası pazar tarafından elinin kolunun bağlandığından dem vuruyor. Konuşmanın muhatabı ise eski asker, Castle’ın silah arkadaşı, yükselme arzusuyla yanıp tutuşan Russo, tam tersi bir yerden bu isteğini gerçekleştirmesine imkan sağlamış olan özgür piyasasıyla fırsatlar ülkesi Amerika’yı simgeliyor. Bir yanda dışa kapalı milli iktisat yanlısı muhafazakar Rawlins, öteki tarafta ise liberal piyasanın bireysel başarı hikayelerine konu olmuş Russo. Aslına bakarsanız bu ikili Castle’a karşıt karakterler olarak konumlanmış olsa  da, üçü de fikriyatta ortak bir paydada buluşmayı başarıyor; Castle, sistemin kendisinden muzdarip değil, onun ‘düzgün’ işlememesinden rahatsız biri, temel Amerikan değerlerine karşı çıkan radikal bir yaklaşımı kesinlikle yok. Üçü, bu konuda kati suretle mutabık. Klasik demokrat/cumhuriyetçi tansiyonu ama günün sonunda herkesin derdi ‘nasıl daha iyi bir Amerika’da yaşanılacağı.’

    Değinmek istediğim diğer bir nokta, Castle’ın kesinlikle burada ana karakter olmaktan ziyade tekil bir temsil olduğu. Yani, Castle figürü yalnızca daha büyük bir düşünce sisteminin parçası. Tek başına adaletin işleyişinden rahatsız, kendi ahlaki değerler hiyerarşisi doğrultusunda her şeyi hiçe sayarak suça bulaşmış herkesi öldürmeye ant içmiş biri olmaktan çok ötesi, burada amaç her bir Amerikan vatandaşını Castle’a dönüştürmek! Konu sadece onun silahlı mücadelesi değil, bunun yanında diğer bir karakter olan Karen Page’in’in  konuşmasında işlediği alt metni de ele aldığınızda, başka bir tablo ortaya çıkıyor:

    Video İspanyolca ama İngilizce altyazıyı açabilirsiniz. İngilizce versiyonu internette bulamadım.

    Page, bireysel silahlanma yasasına karşı çıkan ve silah alım satımlarında daha çok devlet kontrolü olması gerektiğini savunan Senatör Ori ile bir radyoda tartışmaya katılıyor. Ori, devlet kontrolünden azade bir silah piyasasının yaşanan bütün şiddet eylemlerinin ve cinayetlerin arkasındaki ana sebep olduğunu iddia ediyorken, Page bireysel silahlanmanın bir vatandaşlık hakkı olduğunu, senatörün ise ne kadar tehlikeli bir ülkede yaşadıklarının farkında olmadığını söylüyor; üstelik Castle’ın bir kahraman olduğunu da ekleyerek konuşmasını bitiriyor. Bu tartışma bugün dahi Amerikan politikasındaki yerini koruyan bir tartışmadır ve dizinin birçok yerinde bu konunun enikonu ele alınması düşündürücüdür. Ayrıca, bu fikir meşruiyetini Amerikan anayasasının üzerine kurulu olduğu Locke felsefesinin Haklı İsyan Teorisi’nden alır. Locke’a ve dolayısıyla Amerikan anayasasına göre yönetimler otoriterleştiği, adillikten uzaklaştığı takdirde vatandaşların ayaklanması meşrudur; bu ayaklanma, liberal vatandaşın hakkıdır. Bir başka perspektiften bakarsak, Fransız filozof Michel Foucault’nun 1979 tarihli Biyopolitikanın Doğuşu derslerinde liberalizmi  ‘tehlike kültürü’ olarak tanımladığını görürüz. Sürekli bir dışsal tehditin varlığını öne sürerek iktidarın tüm gözetim ve güvenlik mekanizmalarını hayatımıza soktuğunu ileri süren Foucault, bunun iktidarlara özgü yeni bir yönetimsel akıl olduğunu savunur.

    Gel gelelim diyeceğim o ki, aslında bireysel silahlanma yasasının arkasında yatan fikri bütünlük tüm vatandaşları silahlanmaya çağıran, bunu bir hak olarak gösteren, sistemin adaletli davranmadığını düşünen herkesin belinden silahı çekip oraya buraya ateş açabileceğini meşru gören kaba Amerikan liberalizmi anlayışa denk gelir. Castle sadece mağduriyetine oturup ağlamak yerine, diğer Amerikan vatandaşlarına örnek olacak şekilde aksiyon almayı seçmiş örnek figürdür. Hedef kitle ise, Castle’ı örnek alması gereken tüm Amerikan vatandaşlarıdır! Dolayısıyla da asıl konumuz Castle’ın intikamının adalete ters düşüp düşmediği değil, bütün bu konfigürasyonun izleyicisiyle nasıl bir politik özdeşlik kurmaya giriştiğidir.

    Uzatmadan, en baştaki borçlu/alacaklı hikayesine dönecek olursak; Punisher konusu itibari ile basitçe ideal bir Amerikan vatandaşı tasviri yapıyor. Ülkene ‘yükümlülüğünü/borcunu’ uzun seneler yaptığın askeri hizmetler neticesinde ödesen ve yine de ‘haklar’ bakımından devletin seni yüzüstü bıraksa da, hala ve her daim Amerikan kurumlarının işleyişine sonsuz bir ‘borçluluk’ içinde olacak; hizmetinin takdirini beklemeden, sigortadan, gazilik imtiyazlarından yararlanmadan her şeyin daha iyi, adil ya da güzel olması için canın pahasına ‘sisteme rağmen sistem için’ savaşacaksın. Kurumlar her şeyi berbat etse de, sistem yozlaşsa da, birgün sıradan bir Amerikan vatandaşı kahraman olarak doğacak ve ‘bu yanlış gidişata’ dur diyecek…

     

    Castle bir araç değil, Amerikan politikasının bir sonucudur!

     

  • Survivor’la Nereye Kadar – Acun’un Başarısı Daha Ne Kadar Sürer

    Survivor’la Nereye Kadar – Acun’un Başarısı Daha Ne Kadar Sürer

    Acun Ilıcalı, şüphesiz ki Türkiye’nin en başarılı televizyoncularından birisi. Yurt dışından getirdiği işleri ustaca ülkemize uyarlayıp reytinglerde allem edip kallem edip en üstlerde yer almayı başarıyor.

    Zor Şartlardan Günümüze

    Aslında Acun’un hayatı hiç de kolay değildi. Daha çok genç yaştayken annesini ve babasını trafik kazasında kaybeden Acun, kot dükkanı açarak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Daha sonra İlker Yasin ile tanışıp bir yerden sonra muhabirliğe geçmesi ile hayatı düzlüğe girdi. Yani geldiği noktaya dişiyle tırnağı ile geldiğini söylememiz gayet doğru olacaktır.

    Acun Medya

    Acun Medya’yı kurduktan sonra “Fear Factor” ve “Var Mısın Yok Musun?” Gibi iddialı işlere imza atan ve güzelce tutturan Acun, bir yerden sonra reytingler azalınca bu işleri yapmayı bıraktı ve yeni işlerle geldi. Özellikle 2013 yılında TV8’i satın almasıyla beklentiler daha da yükseldi.

    Survivor ve Ötekiler…

    Survivor Türkiye, O Ses Türkiye ve Yetenek Sizsiniz Türkiye, Acun’un elindeki en önemli 3 iş. Mesela O Ses Türkiye ve Yetenek Sizsiniz Türkiye’de her sene jüriler merak ediliyor, Survivor’da ise kimlerin yarışacağı merak ediliyor. Ancak artık bir yeniliğin zamanı gelmedi mi? Reytingler kötü gitmiyor. Özellikle Survivor halen zirveyi sık sık ele geçirirken O Ses Türkiye de sallantılı reytinglerini Beyazıt Öztürk’ün katılmasıyla toparladı ve ortalama 4. Sırada yer buluyor. Ancak hep aynı şeyler.

    Risk Alıp Yeni İşler Yapsa…

    Eminiz ki Acun Ilıcalı risk alıp yeni yarışmalar getirse büyük ilgi görebilir. Ancak işler tıkırında giderken buna gerek var mı? Çok gerek duyduğunu sanmıyoruz. Neden tutmama ihtimali olan bir şeyi koyup da işleri riske atsın ki? Ancak bu işlerden artık çok sıkılan bir kesim de var. Durmadan Michael Jackson taklidi yapan çocukları görmek, benzer seslere “Beni seç, beni seç” diye dönmeler, aynı parkurlarda benzer yarışmacıların kapışması gibi şeyler artık bir yerden sonra kabak tadı vermeye başlayacaktır. Ama bu zamana kadar vermemesi de oldukça ilginç.

    Kumanda Sende!

    Günün sonunda televizyonun kumandası sende ve karar senin. Bunları tekrar tekrar izlemek yerine, uyumak yerine başka şeyleri tercih edebilirsin. Ancak reytingler insanımızın hiç de buna gerek duymadığını gösteriyor ve kanıtlıyor. Sence neden insanlar uyumayı tercih ediyor? Kendilerini zorlayacak güzel filmler, kendilerini geliştirecek başarılı belgeseller ve çok daha fazlası varken neden Türkiye’nin büyük bir kesimi bunu tercih ediyor.

    Zaten İş, Okul Yoruyor

    Bunun bir cevabı bu olabilir. Gün boyu yorulan kişiler bir de akşam düşünmek istemiyorlar ve dertlerini, sıkıntılarını unutup ekran karşısında rahat rahat bakınmayı tercih edebiliyorlar. Belki de senin tercihin bahsettiğimiz diğer şeyleri izlemek olabilir. Ancak burada ciddi kitleyi ele alıyoruz…

    O zaman sana da soralım. Sence bu durum hep böyle mi gidecek?

  • Elazığlı Yuri Boyka’ya Uyarı Geldi: Kendin Ol!

    Elazığlı Yuri Boyka’ya Uyarı Geldi: Kendin Ol!

    Elazığda yaşayan 27 yaşındaki Ramazan Temizkan, Hollywood yıldızı Scott Adkins’e benzerliği ile dikkatleri üzerine çekiyor.

    Savunma sporlarıyla ilgilenen Temizkan, Adkins’in canlandırdığı dövüş ustası Yuri Boyka karakterinin aksiyon sahnelerinde gerçekleştirdiği atletik hareketleri taklit ediyor. Yaşadığı mahallede arkadaşları tarafından ‘Boyka’ diye çağrılan Elazığlı genç, bundan oldukça memnun olduğunu ve en büyük hayalinin bir dizide oynamak olduğunu söylüyor.

    Temizkan’a her zaman Yuri Boyka diye seslendiklerini dile getiren arkadaşı Numan Yıldırım, ‘Kendisinin Yuri Boyka’ya benzemesi bize gurur veriyor. Alışverişe giderken, çarşıda gezerken herkes Ramazan’ı Yuri Boyka diye çağırır’ diye arkadaşının ününden duyduğu mutluluğu bu samimi cümleyle dile getiriyor.

    Sadece sahneleri taklit etmekle kalmayıp, saç ve sakalını da Yuri Boyka gibi tıraş eden ve dövüş sanatları eğitmenliği yaptığını iddia eden namıdiğer Elazığlı Yuri Boyka, yaptığı abidik gubidik hareketlerin yanısıra, çıkardığı hırçın seslerle de Elazığlı sevenlerini coşturmaya devam ediyor.

    Yalnız görünen o ki, kendine olan özgüvenini, yakışıklılığını ve kaslı hatlarını bir Hollywood yıldızı üzerinden tanımlamasını doğru bulmayan bazı Ramazan severler, ona önemli bir uyarıda bulunuyorlar: ‘Kendin ol!’

  • Uyuşturucudan Başı Belaya Giren Ünlüler Derlemesi

    Uyuşturucudan Başı Belaya Giren Ünlüler Derlemesi

    “Deniz Seki”

    Şarkıcı Deniz Seki, kokain kullandığı ve kullananlara yer sağladığı gerekçesiyle evinin yakınında bulunan otelde gözaltına alındı. Sivil jandarma ekipleri Seki’nin evinde de arama yaptı.

    Kokain satıcılarının lideri olduğu ileri sürülen Diyarbakır doğumlu ‘Kedi Hakan’ lakaplı Hakan Ç. ve adamlarını izlemeye alan İstanbul İl Jandarma ekipleri, Deniz Seki’nin de kokain satıcılarıyla bağlantısı olduğunu belirledi. 13 Şubat 2009 gecesi harekete geçen jandarma, İstanbul’un 10 ilçesi ile Ankara ve Diyarbakır’da 18 adrese eş zamanlı baskın düzenledi. Operasyonda 4’ü kullanıcı, diğerleri satıcı ve aracı 18 kişi yakalandı. Deniz Seki de Kuruçeşme’deki evinin yakınındaki Les Ottomans Oteli’nde gözaltına alındı. Karşısında sivil giyimli jandarma ekiplerini gören Seki avukatını çağırdı. Jandarma, evinde 2 saat arama yaptığı Deniz Seki’yi Zekeriyaköy Jandarma Karakolu’na götürdü.

    Deniz Seki’nin gözaltına alındıktan sonra evinde yapılan aramada bir günlük ele geçirildi. Deniz, bu günlüğe kimlerle, ne zaman ve nerede uyuşturucu kullandığını not etmişti. Bunun üzerine savcı; daha önce hakimin serbest bıraktığı ünlü şarkıcının tutuklanmasını talep etti.

    Seki, her ne kadar ‘sadece içiciyim’ diye kendisini savunsada, savcı aynı fikirde değildi. İlk duruşmada serbest bırakılmasına karşın kısa bir sürenin ardından karar bozuldu ve ünlü sanatçı hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Toplamda 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan şarkıcı İçeride geçirdiği 218 günün ardından tekrardan tahliye edildi.

    Kaynak:

    http://www.milliyet.com.tr/deniz-seki-nin-gunlugu-cok-can-yakacak-magazin-1070525/

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/deniz-seki-kokainden-gozaltinda-11001907

    https://www.sporx.com/deniz-seki-kac-yil-cezaevinde-hapiste-yatti-deniz-sekinin-aldigi-hapis-cezasi-SXHBQ631600SXQ

    “Tarkan”

    2010 senesinde Megastar Tarkan uyuşturucu kullandığı iddasıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından 26 Şubat’ta düzenlenen operasyon dahilinde gözaltına alındı.

    Operasyonda Tarkan’ın Ömerli’de bulunan çiftliğinde yapılan aramada 12.5 gram esrar ele geçirildi. Milliyet gazetesinin yaptığı habere göre, operasyonu yürüten emniyet amirinin odasında kahve ikram edilen Tarkan’ın, evindeki esrarla ilgili soru soran narkotik polislerine, ‘Esrar şoförümün. Esrar kullanmıyorum. Kokain kullanıyorum’ dediği öne sürüldü.

    Tarkan’ın avukatıysa tersi bir ifadeyle, ‘Esrar ve kokain kullanmıyor. Gerekli açıklamayı daha sonra yapacağız’ diye konuşmuştu.

    İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada savunması alınan Tarkan Tevetoğlu, “Sanatçıyım. Hayatın ve şöhretin zorluklarından dolayı bir dönem esrar maddesi kullandığımı kabul ediyorum. Operasyondan sonra kullanmadım. Pişmanım” ifadelerini kullandı.

    Savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakılan Megastar’ın gözaltındayken test için Adli Tıp Kurumu’na gönderilen kan ve idrar örneklerinin sonucunda, Tarkan’ın kan ve idrar örneğinde esrar, kokainin etken maddesi Coca bitkisi ve bazı kimyasalların kalıntıları bulunmuştu.

    Tarkan görülen davada uyuşturucu kullanmaktan 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı.

    Kaynak:

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/tarkandan-12-5-gram-esrar-cikti-13938611

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/uyusturucudan-gozaltina-alindi-13946720

    https://www.ntv.com.tr/yasam/tarkan-esrar-kullandim-pismanim,99JDyaVRskyM0YUhz8BHUg

    “Kenan İmirzalıoğlu”

    5 Ağustos 2013 sabahı narkotik ekipleri tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Kenan İmirzalıoğlu, sağlık kontrolünden sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. İstanbul Narkotik Şube tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan ünlü isimler arasında yer alan Kenan İmirzalıoğlu, emniyet girişinde basın mensuplarının ‘ne için gözaltına alındınız’ sorularına ‘birazdan öğreneceğim’ yanıtını vermişti.

    Engin Günaydın, Engin Altan Düzyatan, Sarp Apak, Hakan Yılmaz, Rıza Kocaoğlu, Ersin Korkut, Mehmet Erdem ve Koray Candemir’in gibi ünlü isimlerin aralarında bulunduğu 53 sanık, ‘uyuşturucu ticareti yapmak’ ve ‘uyuşturucu madde kullanmak veya bulundurmak’ suçlarından 2 ila 38 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılandı.

    Duruşmada ilk olarak Engin Altan Düzyatan tanık olarak ifade verdi. Oyuncu Cemil Büyükdöğerli ile telefon görüşmeleri sorulan Düzyatan, ‘Cemil’in annesi Fethiye’den zeytin yollamıştı. Ama polis zeytini uyuşturucu olarak yorumlamış’ dedi.

    Düzyatan’ın ardından verdiği ifadede suçlamaları kabul etmediğini belirten İmirzalıoğlu, ‘Sanıklardan Eray Özbal’la aynı mahallede oturuyoruz. Meslekte büyüğümüzdür. Zor şartlarda çalıştığımız için beslenmemize dikkat etmemizi ister. Organik besinler almamızı ister. O yüzden ürettiği doğal gıdalardan verirdi. Telefon görüşmelerinde geçen süt ve incir gerçek süt ve incirdir’ diyerek savunmada bulundu.

    ‘Uyuşturucu madde kullanmıyorum ama denedim’ diyen İmirzalıoğlu, ‘Operasyondan birkaç gün önce Yunanistan’ın Simi Adasında denemiştim. Birkaç gün sonra operasyon oldu ve teste girince de kanımda çıktı. Orada ikram edilen sigarayı aldığımda uyuşturucu olduğunu anladım’ ifadelerini kullanmıştı.

    Kaynak:

    https://www.aksam.com.tr/guncel/kenan-imirzalioglundan-uyusturucu-itirafi/haber-333300

    “Selim Erdoğan”

    26 Nisan 2017 tarihinde Muğlanın Marmaris ilçesinde uyuşturucudan gözaltına alınan dizi ve sinema oyuncusu Selim Erdoğan, jandarmadaki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.

    Muğla İl Jandarma Komutanlığı koordinesinde gerçekleştirilen operasyonda, Marmaris’e bağlı Selimiye Mahallesi’ne yerleşen dizi oyuncusu Selim Erdoğan’ın evine baskın düzenleyen Marmaris İlçe Jandarma komutanlığı ekipleri narkotik köpekleriyle evde arama yaptı.

    Selimiye mahallesine yerleşen Erdoğan’ın evde uyuşturucu yetiştirdiği ve ticaretini yaptığı ihbar edildi. İhbar üzerine Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri akşam saatlerinde eve baskın düzenledi. İddiaya göre Erdoğan, karşısında gördüğü jandarmayı içeri almak istemedi, oyalamaya çalıştı. Eve giren jandarma ekipleri, bir odanın tamamen uyuşturucu yetiştirmek, kurutmak ve muhafaza etmek üzere kurulmuş düzenekle karşılaştı. Evde kavanozlar içinde ve paketlenmiş halde 840 gramda esrar ele geçirildi. Jandarma tarafından gözaltına alınan Erdoğan, 6 yıl 7 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.

    Kaynak:

    https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/oyuncu-selim-erdogan-adliyeye-sevk-edildi/805291

    “Çağatay Ulusoy ve Gizem Karaca”

    Magazin dünyası 5 yıl önce şok bir haberle sarsılmıştı. Aralarında Çağatay Ulusoy, Cenk Eren, Gizem Karaca, Cemal Hünal, Yusuf Akgün, Ergun Taş gibi ünlü isimler hakkında uyuşturucu ticareti yapmak suçundan dava açıldı.

    Ünlü oyuncular Çağatay Ulusoy, 2011 Türkiye ikinci güzeli oyuncu Gizem Karaca, Cemal Hünal, Yusuf Akgün, Ergun Taş, şarkıcı Cenk Eren ile DJ Nuri Kösem, Ayşe Selin Boronkay’ın da aralarında bulunduğu 34 kişinin yargılandığı davada mahkeme 5 yıl sonra kararını açıkladı. Mahkeme Çağatay Ulusoy, Gizem Karaca, DJ Nuri Kösem ile Selin Boronkay ‘uyuşturucu madde ticareti yapmak’ suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası verdi. Mahkeme Cenk Eren’e, ‘uyuşturucu madde ticareti yapmak’ suçundan 5 yıl hapis cezasını uygun gördü. Ele geçirilen maddenin kokain olduğunu belirten mahkeme cezada artırım uygulayarak, cezayı 7 yıl 6 aya çıkardı. Cezada ‘iyi hal’ indirimi de uygulayan mahkeme, kararı 6 yıl 3 ay hapis cezasına bağladı.

    Uyuşturucu temin etmek suçundan hakim karşısına çıkan Çağatay Ulusoy, önce kimseyle uyuşturucu içmediğini söyledi, daha sonra 4 farklı isimle uyuşturucu içtiğini belirtti.

    Sanıklardan Hüseyin Orçun Benli’yi arayıp ‘balık var’ demesiyle ilgili olarak Ulusoy, ‘Deniz abla (Deniz Uğur) telefona çıkmasaydı esrar götürecektim. Onun evde olduğunu öğrenince esrar götürmedim. Deniz abla evde olmasaydı içmek için esrar götürecektim’ açıklamasını yaptı. Asmalımescit’te Orçun Benli ile 2 kere esrar içtiğini söyleyen Ulusoy, ‘Aldığım kişiyi tanımıyorum. Oradaki çocuklar içiyordu. Para vermedik. Davet ettiler’ diye konuşmuştu.

    Gizem Karaca’nın evinde esrar öğütme makinesi, Ulusoy’un evindeyse 7.9 gram esrar bulundu. Ulusoy’un eski menajeri Selin Boronkay’ın İstanbul Beşiktaş’taki evine yapılan baskında 3 gram bonzai, 3 paket esrar içiminde kullanılan sarma kâğıdı, sarma makinesi, 39.4 gram esrar, 2 enjektör, 1 ecstasy hap ele geçirildi. Karaca evinde bulunan esrar öğütme makinesiyle ilgili olarak: ‘Sarımsak öğütmek için aldım’ ifadesini kullandı.

    Kaynak:

    http://t24.com.tr/haber/uyusturucu-ticareti-davasinda-karar-cagatay-ulusoy-ve-gizem-karacaya-4-cenk-erene-6-yil-hapis-cezasi,630159

    https://www.yeniakit.com.tr/haber/sarimsak-ogutmek-icin-aldim-esrar-ogutucu-cikti-468468.html

    “Ezhel”

    Müzik dünyasında ‘Ezhel’ adıyla tanınan, şarkı videoları milyonlarca kişi tarafından internette izlenen ünlü rapçi Sercan İpekçioğlu, bazı şarkılarında uyuşturucu kullanımını özendirdiği ve kullanımını kolaylaştırdığı iddiasıyla gözaltına alındı. İpekçioğlu, İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki sorgusunun ardından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

    İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sosyal medya ve internette uyuşturucu kullanımını özendiren kişilere yönelik yürüttüğü araştırmada, Ezhel adıyla bilinen 28 yaşındaki rapçi Sercan İpekçioğlu’nun bazı şarkılarında uyuşturucu kullanımını özendirdiğini belirledi.

    Savcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında, İpekçioğlu hakkında gözaltı kararı alındı. Narkotik ekipleri, Kadıköy’de önceki gün düzenlediği operasyonla İpekçioğlu’nu gözaltına aldı. İpekçioğlu, yapılan sağlık kontrolünün ardından sorgulanmak üzere Emniyete götürüldü.

    Kaynak:

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-fenomen-rapci-ezhel-tutuklandi-40847455

  • İşte Kıyamet Alâmeti: Sagopa Kajmer Ateist Olduğunu Açıkladı!

    İşte Kıyamet Alâmeti: Sagopa Kajmer Ateist Olduğunu Açıkladı!

    “Önce Cecelistler Ağladı Sonra Sagocular”

    26 Mayıs tarihinde Instagram’da paylaştığı gönderinin altında hayranlarının sorularına yanıt veren Sagopa Kajmer, ateist olduğunu açıkladı.

    Kendisine dini inancıyla ilgili soru soran bir takipçisine, yalnızca ‘yok’ diyerek cevap veren sanatçının bu açıklaması sevenleri arasında büyük bir tartışmaya sebep oldu. Kimileri hesabın sahte olduğunu iddia etti, kimileri bu ifadeyi yorumlayarak, ‘hayır, o yalnızca inancın insanın özeli olduğunu söylemek istiyor’ gibi çıkarımlar ortaya attı.

    Tartışmaların uzayıp gitmesinden rahatsız olan Yunus Özyavuz, bilinen lakabıyla Sagopa Kajmer, Instagram’da yaptığı bir başka uzun açıklamayla bu belirsizliğe, ‘artık sadece kendime inanıyorum’ diyerek açıklık getirdi.

    Diğer Yorumları, tartışmaları ve paylaşımları şu iki kısa videoda bulabilirsiniz:

    Daha önce muhafazakar kimliğiyle öne çıkan bir başka sanatçı olan Mustsafa Ceceli’nin eşini aldatması olayı da, onunla yakın dünya görüşlerini paylaşan hayran kitlesi üzerinde benzer bir hayal kırıklığı yaratmıştı.

    Elbette internetin munzur tayfası da bu malzemeyi gözden kaçırmadı ve ortaya oldukça komik paylaşımlar çıktı. Buyurun onlardan birkaç tanesi:

     

     

  • Saykodelik Hayatlar: Deep Turkish Web

    Saykodelik Hayatlar: Deep Turkish Web

    Erdi Kızgır tarafından 20 Nisan 2016 tarihinde Facebook’da mizah sayfası olarak kurulan Deep Turkish Web, video formatında ürettiği içeriklerle bugün hem Facebook’u hem de son zamanların yükselen mecrası Youtube’u kasıp kavurmaya devam ediyor.

    2017’nin Temmuz ayında kardeşi Emre Kızgır’ın da ekibe katılmasıyla birlikte ‘Müptezel Samet ve Yılan Serdar’ın uyuşturucuyla dolup taşan semt hayatlarını performatif bir şekilde canlandıran ekip, yeni karakterleri de işin içine katarak oluşturdukları mizah evrenini genişletmeye kararlı görünüyor.

    Bir araya gelmeden önce mevcut sayfalarında zaman zaman kıyıda köşede kalmış, zaman zaman da Türk dijital kültürünün gündemi haline gelmiş videoları ve çeşitli işleri takip edip paylaşan Deep Turkish Web, özgün yayın hayatına ilk olarak 15 Ağustos 2017 tarihinde kendi içeriklerini oluşturarak başladı.

    İnternetin her köşesinde bir Türkün ve Türkçe yorumların bulunduğu gerçeği ‘as bayrakları as as’ fenomeninin kahramanı Salih Tahtalıoğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’ın Kazlıçeşme’deki “Milli İradeye Saygı” mitinginde ev balkonlarına Türk bayrağı asma kampanyası başlatılması çağrısında bulunmasıyla fotoğrafın yerli yersiz her yerde yeniden yorumlanarak paylaşılmasıyla ortaya çıkmıştı.

    Buradan hareketle hem yabancı hem yerli videoların altındaki Türkçe yorumlara seslendirme yaparak üretim hayatına başlayan kardeşler, daha başından beri kendilerine internetin işsizlerinden oluşan kemik bir kitle oluşturmayı başardı.

    DJ Ferdi Özkan adlı bir müzisyenin Youtube’a yüklediği tekno diyebileceğimiz türdeki eserlerin altındaki komik yorumları okuyarak işe başlayan Deep Turkish Web, devamında üreteceği hikayelerde yer alacak karakterlerin isimlerine de buradaki kullanıcı isimlerinden esinlenerek karar verdi.


    ‘Müptezel Samet, Yılan Serdar, Esrarcash Menderes, Galerici Aydın,” gibi isimlerin bazıları aslında resmi, ismi ve yorumları tamamı ile tutarsızlık oluşturan kullanıcıların isimlerinden ortaya çıktı. Hatta ‘Müptezel Samet ve Yılan Serdar’ evreninin bazı replikleri de, yapılan yorumlardan birebir kopyalanarak alındı.

    Atatürk avatarı taşıyan ve adını ‘Müptezel Samet’ koyarak bu yorumu DJ Ferdi Özkan’ın ‘Bomba’ adlı parçasının altına yapan bu kullanıcıdan doğan fikirden hareketle, sonrasında Erdi Kızgır’ın canlandıracağı bu karakterin ilk videosu ortaya çıktı.

    Hap şeklindeki uyuşturucuları kullanarak her seferinde türlü türlü fenalıklar geçiren ‘Müptezel Samet’in hikayesi takipçileri tarafından büyük ilgi gördü ve ‘Alo, puşt napıyosun?’ repliği dillere pelesenk oldu. Ardından ‘Yılan Serdar’ın arkadaşı ‘Müptezel Samet’e uyuşturucu getirmesiyle beraber serinin ikinci videosu ortaya çıktı ve daha geniş kitlelere yayıldı. Bunun yanı sıra üçüncü sayfa haberlerini espirili bir tutumla canlandırdıkları ve ‘Arka Sokaklar, Çocuklar Duymasın, Survivor’ gibi popüler televizyon dizi ve programlarının 60 saniyelik mizahi yorumlarını yaptıkları ayrı seriler de yayınlanmaya devam etti.


    ‘Müptezel Samet’ serisinin diğer bölümlerinde ‘Esrarcash Menderes’, ‘Galerici Aydın’ ve ‘Kızılderili Kabile Reisi’ gibi karakterler evrene dahil oldu.

    Ekşisözlük’te Deep Turkish Web başlığı altında tam 14 sayfa yorum bulunuyor. Onlardan bazılarını sizler için buraya bırakıyorum:

    Hesaplara bu linkler üzerinden ulaşabilirsiniz:

    Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCMR6t4P2TqXOjVq3qgvo6gg

    Facebook: https://www.facebook.com/pg/deepturkishweb/about/?ref=page_internal

    Instagram: https://www.instagram.com/deepturkishweb/

    Twitter: https://twitter.com/deepturkishweb

  • Baba Gibi Babanın Komik Hikayesi

    Baba Gibi Babanın Komik Hikayesi

    Ankara Batıkent metro çıkışında küçük kağıtlara oğlunun yaptığı şarkının ismini yazıp, insanlara uzatarak dinlemelerini isteyen bir babanın hikayesi sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.

    Birbirinden habersiz insanların eline geçen bu kağıt Batıkent sakinlerini Ners‘in video klipleri altında buluşturdu.

    Babanın yaptığı bu işi komikli şakalı olarak farklı sosyal mecralarda paylaşan insanlar sayesinde klipler yüksek izlenme rakamlarına ulaştı ve konu üzerinden espirili bir dil oluştu.

    Konu ile ilgili atılan tweet’leri ve komik Youtube yorumlarını aşağıda bulabilirsiniz.

    Orijinal video için tıklayınız

    Konu ile ilgili atılan tweetler:

      Ardından gelen komik yorumlar:

     

  • Sosyal Medyanın Yeni Fenomeni “Kürtaj Dede”

    Sosyal Medyanın Yeni Fenomeni “Kürtaj Dede”

    8 Mayıs 2018 tarihinde Gazete TV 365’e verdiği röportajda “laiklik elden gidiyor” diyerek kısa sürede fenomene dönüşen Süleyman Dede’nin videosu, birçok internet kullanıcısı tarafından farklı şekillerde yabancı şarkılar eşliğinde yeniden düzenlenerek Türk dijital aleminin mizah kültüründe kendine yer buldu.

    Birkaç günün ardından A Haber’e 24 Haziran seçimleri hakkında verdiği başka bir röportajla yeniden ekran karşısına geçen namıdiğer “Kürtaj Dede” sosyal medyanın gündeminde yerini korumaya devam etti.

    Muhabirle konuştuğu esnada “sen dişlerini fırçalamayı öğren” sözleriyle kullanıcılar tarafından “laik teyze” ismiyle anılan bir kadın tarafından lafı kesilen Süleyman Dede’nin röportaj diyemeyerek, “bak vallahi 155’i ararım, içeri aldırırım, biz burada ‘kürtaj’ yapıyoruz.” demesi üzerine “Kürtaj Dede” olarak anılmaya başlandı.

    AKP’nin iktidara gelmekte çok geç kaldığını söyleyerek daha önce varolan yasaklardan duyduğu rahatsızlığı dile getiren “Kürtaj Dede” kullandığı kendine has şivesiyle büyük bir kitleye ulaştı.

    Videonun kendisi ve yapılan derlemeler:




    Capsler:

    Dişlerini Fığrçala skskskdksxk #laiklikeldengidiyeah

    A post shared by Lambania (@lambania) on

    #laiklikeldengidiyeah

    A post shared by Laiklik Elden Gidiyeah! (@kurtajcidayi) on

    #laiklikeldengidiyeah

    A post shared by Laiklik elden gideyahh (@kurtaj_yapiyoz_burda) on

    Hainnnn vatan hainiii!!!! Teeet! #bak155iararim #laiklikeldengidiyeah #irticageliyeah #sendislerinifircala

    A post shared by DEDEE (@bizburdakurtajyapiyahh) on

    #ipana #diş #laiklikeldengidiyeah

    A post shared by MONTAJ MANİA™ ® (@montaj_mania) on

  • Porno Yıldızı Johnny Sins de T A M A M dedi!

    Porno Yıldızı Johnny Sins de T A M A M dedi!

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Mayıs tarihinde gerçekleşen parti grup toplantısında, ‘Milletimiz tamam derse, kenara çekiliriz’ dedi. Sosyal medyada büyük yankı uyandıran bu sözler Twitter’da en çok konuşulan başlık oldu.

    Bunun üzerine, tutuklu HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın Twitter üzerinden “Az kaldı canım, T A M A M” yazmasıyla, genel halden gayrimemnun, gidişattan rahatsız kesimler bu etiket altında birleşerek seslerini duyurdu.

    AkTrol diye bildiğimiz, hükümet politikalarına internet üzerinden kamuoyu oluşturmakla görevli bir örgütlenmenin etiketin karşısına “D E V A M” sözcüğünü çıkarmasına rağmen, gündem başlıklarında kendine ikinci sırada yer buldu.

    Aynı gün, @ultracooldunker adlı bir kullanıcı, dünyaca ünlü porno yıldızı Johnny Sins’e “T A M A M” etiketine destek vermesi için bir rica mesajı gönderdi.

    Hayranının isteğini kırmayan Johnny Sins’in tweet göndermesiyle birlikte, “millet ittifakı” yer yer bazı hükümet yanlısı kullanıcılar tarafından “pornocu ittifakı” yakıştırmasıyla ahlak dışılaştırılmaya çalışıldı. Ünlü oyuncu, daha önce de Gezi Parkı olayları sırasında muhaliflere destek vermek adına #direngeziparki diyerek birçok takipçisinin gönlünü kazanmıştı.


    Bu durumdan rahatsızlık duyan “D E V A M” kanadı, olayı kendine malzeme yaparak karşı tarafı FETÖ’cülük ve namussuzlukla suçladı.

    Bütün bu tartışmaların ötesinde, Johnny Sins’in attığı bu tweet, komik yorumlara ve tartışmalara sebep oldu. Onlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz:


    Tweet linki: https://twitter.com/JohnnySins/status/993969111691444224